Nazi işgali altındaki Çekoslovakya'da ufak bir kasabada, yaşlı, dul bir Yahudi kadına ait olan bir dükkan vardır. Rafları kutularla doludur; oysa savaş ve kıtlık kutuların içini çoktan boşaltmıştır. Günün birinde, kasabanın yerli faşist lideri, kayınbiraderi olan içe dönük, yoksul bir marangozu, dükkanı denetleyip karına el koymak üzere Yahudi kadının başına üstün ırktan denetçi yapar. Olup bitenleri anlayamamanın verdiği şaşkınlık içindeki kadın ile gerçeği sezen, ama siyasal gelişmelere omuz silkmekle yetinen marangoz arasındaki garip ilişki böyle başlar.Sağlayacağı maddi çıkar karşısında faşizmin aracı olmayı göze alan marangoz, ana caddedeki dükkanı ve dükkanın sahibi yarı sağır, yaşlı kadını tanıdıkça, kendisini yepyeni bir çatışmanın içinde bulur. Günlerini kadının eski mobilyalarını onarmakla ya da becerebildiği ölçüde ona yardım etmekle geçiren yoksul küçük adam, kadının saf ve doğal evreniyle faşizmin kendisini boyun eğmeye zorladığı yeni düzen arasında kaçınamadığı bir sorgulamaya sürüklenir. Faşist bir düzende olaylar geliştikçe sıradan insan için başkaları ile kendisi arasındaki çelişmeler de keskinleşir.