616İZLENME
2BEĞEN
0BEĞENME
Bir Başkaldırı Manifestosu: İsa, Devrim ve Erken Dönem Garrel Sinemasının Kökleri
Garrel, bu filmi Mayıs 68 ayaklanmalarının hemen ertesinde, sokaklardaki barikat dumanları henüz dağılmamışken çekti. Sinema tarihinde nadir görülen bir "devrim anı"na sabitlenmiş filmdir:
Dini mitolojinin politik bir silaha dönüşümü: İsa figürü (Pierre Clémenti), bir Che Guevara yorumuyla sunulur. Çarmıha geriliş sahnesi, Fransız polisi tarafından dövülen öğrencilerin fotoğraflarıyla zihinde örtüşür.
Meryem Ana'nın yeniden yazımı: Zina yapan, afyon çeken ve "kutsal annelik" mitini reddeden bir karakter olarak işlenir. Bu, Katolik Fransa'ya yönelik kışkırtıcı bir saldırıdır.
Garrel, bu filmde Godard'ın politik didaktizmini ve Bresson'un ascetik minimalizmini reddeder; kendine özgü bir "lirik anarşizm" yaratır:
Siyah-beyazın şiddeti: Gölgeler ve ışık, karakterlerin iç çatışmalarını değil, tarihsel bir andaki kolektif çığlığı yansıtır.
Doğaçlama diyaloglar ve teatral sahneler: Oyuncular (Nico dahil) senaryosuz çalışır. Bu, Artaud'nun "Vahşet Tiyatrosu" teorisinin sinemadaki karşılığıdır.
Müzik: Nico'nun drone şarkıları ve aniden kesilen sessizlikler, izleyiciyi bir "devrimci ayin"e zorlar.
Kutsalın profanlaşması: İsa'nın son akşam yemeği, bir grup hippinin afyon partisine dönüşür. Kutsal Kase yerine şişe şarabın geçmesi, Kilise'ye değil, tüketim toplumuna yönelik bir eleştiridir.
Cinsel devrim: Meryem'in bekaretinin kaybı, sahnede gerçek bir seks eylemiyle (simüle edilmiş olsa da) gösterilir. 1969'da bu, sansür kurullarını çıldırtacak derecede radikaldi.
Sanatın rolü: Garrel, film boyunca "devrim mi sanat, sanat mı devrim?" sorusunu sorar. Kamerasını bir molotof kokteyli gibi kullanır.
Anlatı dağınıklığı: Film, bazen fazla içe dönük bir hal alır. Seyirci için takip etmesi zor olabilir.
Kadın temsili: Nico'nun karakteri (Meryem Magdalena), eril bakışın nesnesi olmaktan kurtulamaz. Garrel'in kadın karakterleri "ilham perisi" olma tuzağına düşer.
Politikanın estetikleştirilmesi: Gerçek sokak mücadeleleriyle bağlantı kopukluğu, filmi bazen "güzel ama boş" bir deneye dönüştürür.
Le Lit de la Vierge, sinemanın bir katedral değil, bir barikat olduğunu hatırlatan nadir eserlerden. Günümüzdeki "aktivist sanat" tartışmalarının öncüsüdür.