Biddle kardeşler, benzin istasyonunu soyarken polisle girdikleri çatışmada vurulurlar ve ilçedeki hastaneye kaldırılırlar. Yaralanan Ray Biddle, son derece bağnaz, tutucu ve zenci düşmanı biridir. Buna rağmen zenci doktor Luther Brooks’tan yardım istemek zorunda kalır. Doktor Brooks, kurtarmak için çaba harcar. Ancak Ray Biddle’ın kardeşi Johnny Biddle hayatını kaybeder. Zenci doktorun kardeşini kasıtlı olarak öldürdüğünü sanan Ray Biddle, bunun bir cinayet olduğuna inanır ve intikam duygusu saplantı haline gelir...Kara-film türünü ırkçılık sorunuyla da birleştiren başarılı bir film.Birçoğu bunu Sidney Poitier’in ilk filmi olarak kabul etse de, daha önce ABD Ordusu için üç kısa film çekmişti. Ancak, bu onun ticari ilk uzun metrajlı filmiydi. Sidney Poitier, yardımcı yazar ve yönetmen Joseph L. Mankiewicz’e 27 yaşında olduğunu söylerken yalan söyledi, aslında sadece 22 yaşında idi. Richard Widmark, özellikle Sidney Poitier ile olan dostluğu göz önüne alındığında, karakteri Ray Biddle’ın yaptığı bazı ırkçı davranış ve sözlerden çok rahatsızdı. Sonuç olarak, özellikle bazı çekimlerden sonra, Widmark Poitier’den özür diledi. Chicago Polis Departmanı başlangıçta filmin o şehirde gösterilmesini yasakladı. Bir dakikalık silahlanma sahnesinde yapılan sansür sonrasında yasak kalktı. Otto Preminger, Sol C. Siegel ve Nunnally Johnson filmin yapımcılığını üstlenmek istedi, ancak stüdyo başkanı Darryl F. Zanuck filmin yapımcılığını bizzat üstlendi.

Los Angelesta bir polis merkezinde yoğun bir sorgu süreci yürütülmektedir. Sorgulanan kişi de dedektif Philip Marlowedur. İşlenen birkaç cinayetten sorumlu tutulmakta olan dedektif olanları anlatır. Her şey Malloy adlı bir eski mahkumun ondan eski sevgilisi Velmayı bulmasını istemesiyle başlamıştır. Hikayeyi anlattıkça da pek çok karmaşık ilişki açığa çıkacaktır.

New York'un Doğu Nehri kıyısındaki caddenin sol tarafında zenginlerin daireleri, sağ tarafındaysa yoksul insanların yaşamakta olduğu döküntü evler bulunmaktadır. Bu döküntü evlerden birinde yaşayan Drina'nın kardeşi Tommy, yaşadıkları yoksulluktan kurtulmak için "Bebek Surat" lakaplı bir suç organizatörü olan Martin'e özenecektir...

Jane Palmer ve kocası Alan, yolda giderken arabalarına içi para dolu bir çanta düşer. Alan parayı polise teslim etmek ister ama Jane, kucaklarına düşen bu fırsatı kaçırmak istemez. Parayı bir hafta ellerinde tutmak için kocasını ikna eder. Ama sonra Danny Fuller kapıya dayanır ve parayı geri ister. Jane’nin ne pahasına olursa olsun parayı kimseye vermeye niyeti yoktur.

Johnny Clay, son bir vurgun yaparak emekli olmaya karar veren, daha önceki bir mahkumdur. Bir hipodromu soymaya niyet eden Johnny ve ortağı Nikki sağlam bir plan yaparlar. Buna göre Nikki, dikkatleri başka istikamete çekmek için yarışan atlardan birini vuracak; çıkan kargaşada faydalanan Johnny de bahisleri oynandığı vezneyi soyacaktır. Soygun için ihtiyaç duyulan ekibi toparlayan Johnny, işi en küçük detayına kadar tasarılar fakat yeniden de kimi şeylerin yanlış gitmesine mani olamaz...

Bir iş yerinde çalışan genç kız, gizemli bir adam tarafından öldürülür. Bir kadın, kocası olduğunu iddia eden bir adamı hatırlayamaz. Amcası, "The Unsuspected" adlı gizemli bir radyo cinayeti şovuna ev sahipliği yapmaktadır. Kızı kim, neden öldürmüştür? Peki bu gizemli koca da neyin nesidir?

1902'de Londra'da mutsuz bir evliliği olan Philip Marshall, işsiz ve depresyonda olan genç Mary Gray ile tanışır. Fiziksel olarak masum olsa da derinleşen dostlukları, Philip'in kendisini ifşa ve skandalla tehdit eden ve onu öldürmek isteyen kıskanç karısı tarafından zor duruma düşecektir.

İhtiyar Bob eski bir hırsızdır 20 seneönce hapishaneye girmiştir ve tahliye olduktan sonra sadecekumar oynamayı tercih etmiştir.Fakat son bir büyük vurgun yapma hırsı Bob’un yaşamında yeni bir heyecan oluşturur. Artık soygunu bir saplantı haline getiren Bob arkadaşlarıyla beraber kusursuz bir kumarhane soygunu planlar. Ancak unuttuğu bir şey vardır, o da hiçbir şeyin kusursuz olmadığıdır. Soygun yapacakları, ekiptekilerin hataları yüzünden polis tarafından tespit edilir. Fakat soygun gecesi nedense Bob’un şansı yaver gider ve ummadığı bir günde kazanmaya başlar. Acaba Bob’un talihi geri mi gelmiştir?

Crossfire - Çapraz Ateş, Montgomery ve üç arkadaşının bir gece kulübünde Samuels ve sevgilisiyle tanışmalarıyla başlıyor. İlerleyen dostluklarını genç çiftin evinde sürdürmeye karar veren topluluk, alkolün de etkisiyle saldırganlaşır ve Montgomery, evine konuk olduğu Samuel’i öldürür. Olayın ardından kaçan katil ve arkadaşlarını yakalama görevi Finlay ve Keeley adlarındaki iki dedektife verilir.

Celia Lamphere arkadaşının düğünü için gittiği Meksika'da hayallerindeki erkekle tanışır. Mark kalabalıklar içerisinde dikkatini çeken yakışıklı ve gizemli bir adamdır. Tanıştıktan sonra aralarındaki kimya hızla ilerler ve birkaç gün içerisinde evlilik kararı alırlar. Balayı için Mark'ın malikenesine gittiklerinde Celia bir şeylerin yolunda gitmediğini fark eder. Celia evde geçirdiği her yeni gün Mark'ın büyük sırlar taşıdığını ve hayatının tehlikede olduğunu hissetmeye başlar.

William Wyler’ın yönetmenliğini yaptığı Detective Story - Karakolda adlı kara film, polis merkezinin bir günlük mesaisinde yaşananları anlatıyor. Detective Story’de başrolde yer alan Kirk Douglas çıldırmanın eşiğine gelmiş McLeod karakteriyle başarılı bir performans sergilerken Joseph Wiseman da filmin parlayan isimlerindendi. Ama Oscar adaylıkları kadın oyuncular Eleanor Parker ile Lee Grant’a gitmiş ve en iyi yönetmen ile en iyi senaryo dallarında da Oscar’a aday olan film, törenden eli boş dönmüştü.

Sersemlemiş bir kadın (Joan Crawford) Los Angeles sokaklarında David (Van Heflin) isimli bir adamı aramaktadır. Bir lokantada bayıldıktan sonra yakınlardaki hastanenin psikiyatri bölümüne alınır.

Zamanında iyi bir boksör olan Stoker, artık yenilgi üstüne yenilgi almaktadır. Julie, Stoker'a bir şey olmasından korktuğu için boksu bırakmasını ister ama Stoker kabul etmez. Menajeri Tiny ise Stoker'in maçta yenileceğine dair şike yapar.

Charley Davis fakir, Musevi bir ailenin çocuğudur. Amatör boks müsabakalarına katılır ve başarılı olur. Fakat rahat bir yaşam sürebilmesi için bu yeterli değildir. Para kazanabilmesi için profesyonel maçlarda dövüşmesi gerekmektedir. Fakat hiçbir şey düşündüğü gibi olmaz. Her alanda olduğu gibi boks dünyasında da kirli oyunlar dönmektedir ve hem Charley hem de sevdikleri bu oyunlardan nasiplerini alacaklardır.

Büyük bir metropol mağazasının sahibi olan Bay Morris, reform yapmalarına ve doğru yola girmelerine yardımcı olmaları için şartlı tahliyede olan eski mahkumları çalıştırır. 'Hapishane mezunu' çalışanları arasında satış memuru olarak çalışan Helen Roberts ve Joe Dennis de vardır. Joe, Helen'e aşıktır ve onunla evlenmesini ister ancak hala şartlı tahliyede olduğu için evlenmesi yasaktır. Fakat evet der ve evlenirler. Yoksulluk düzeyindeki yaşamlarına rağmen, evlilikleri mutlu bir evliliktir ta ki Joe onun geçmişi hakkında yalan söylediğini keşfedene kadar. Joe hayal kırıklığına uğrar, ayrılır, eski çetesine döner ve mağazayı soymayı planlar.

Norman Krasnanın Mob Rule romanından uyarlanan 1936 yapımı bu başyapıtın konusu şöyle; Joe Wilson and Katherine Grant birbirlerine aşıktır ancak Joenun evlenmeleri için yeterince parası yoktur. Bu yüzden Katherine para kazanabileceği başka bir kasabaya taşınır. Joenun bir yabancı olarak kasabaya gelmesiyle olaylar başlar. Bundan sonra yönetmen Fritz Lang bizlere ustalıkla, nazik ve uygar bir adamın nasıl olup da merhametsiz ve sert bir adama dönüşebileceğini gösteriyor.

Vahşi ve sert bir adam olan Sam Wilde'ın hoşlandığı kadın Laury, sadece onu kıskandırmak için başka bir adamla takılır. Ancak Sam, adamla tartışır ve onu öldürür. Cinayete şahit olan Laury'i de öldürdükten sonra bir trene atlar ve izini kaybettirir. Trende, kocasından yeni ayrılmış olan Helen ile tanışır ve ondan hoşlanır. Bir otele yerleşen Sam, Helen'i tekrar görebilmek için onun yanına gittiğinde Helen'in nişanlısı Fred ve üvey kız kardeşi Georgia ile karşılaşır. Helen'den ümidi kesen Sam, kısa sürede Helen'in üvey kız kardeşi Georgia ile evlenir. Onunla evlenmesindeki asıl amaç, Georgia'nın babasından büyük bir miras kalmış olmasıdır. Ancak Sam evlendikten sonra Helen ile aynı evde kalmaya başlayınca aralarındaki nefret ve tutku iyice çığırından çıkacak, ayrıca Sam'in işlediği cinayet de peşini bırakmayacaktır.James Gunn’ın “Deadlier Than the Male” adlı romanından uyarlanan Born to Kill - Öldürmek Için Doğmuş, insanın içindeki kötülüğü açık şekilde dışarı vuran bir kara film.

Hemen hemen belgesel tarzı bir gerçekçilikle siyah-beyaz çekilen Lekeli Adam, bizzat Hitchcock'un kısa bir öndeyişte dile getirdiğine göre, gerçek bir öyküye dayanır. Bu film, Hitchcock'un değişmez temalarından birini, işlemediği bir suçla itham edilen bir adamın öyküsünü (Hitchcock'un 1959 yapımı filmi North By Northwest- Gizli Teşkilat'ta da benzer bir durum vardır) ele alır. Yönetmen suçlama ve mahkum etme süreçlerinin suçsuz bir insanı dahi nasıl da kolaylıkla suçlu pozisyonuna düşürdüğünü mükemmel biçimde aktarır.

Romancı Richard Harland (Cornel Wilde) mükemmel kadını Ellen'da (Gene Tierney) bulmuş gibi görünüyor. Yine de Ellen'ın bağlılığının camsı yüzeyi, Richard'ın karısının şok edici bir şekilde sahiplenici olduğunu ve aralarına giren herkesi yok edebilecek kapasitede olduğunu fark ettiği için, korkunç derinlikleri çok geçmeden ortaya çıkarır. Hem kadın filminden hem de kara filmden özgürce yararlanan benzersiz bir Hollywood başyapıtı olan Leave Her to Heaven, melodram uzmanı John M. Stahl'ın zarif yönetmenliğini, Leon Shamroy'un göz alıcı Technicolor sinematografisini ve Ellen'ın bir femme olduğu Tierney'in tüyler ürpertici performansını övünüyor. diğerlerine benzemeyen fatale-aşkı zehirli olduğu kadar saf olan bir kadın.

Eddie Bartlett, George Hally ve Lloyd Hart; 1. Dünya savaşının sona ermesinden sonra ülkelerine en son dönen savaş gazileridir ve her üçünün de sivil hayata dönüşleri hususunda geleceğe dair farklı hayalleri vardır. Eddie Bartlett eski araba tamirciliğine dönmenin, George Hally kısa yoldan köşeyi dönen bir fırsatçı olmanın ve Lloyd Hart ise idealist bir şekilde avukatlık yapmanın hayallerini kurmaktadırlar. Ancak ülkelerine döndükten sonra hiç bir şey eskisi gibi kalmamıştır. ABD 20′li yıllardaki büyük ekonomik krizi yaşamaktadır ve tüm işler illegal yollardan yapılmaktadır. Böyle bir ortamda iş bulmak hemen hemen imkansız bir şeydir...

Genç manken Jean Dexter, Manhattan'da yaşadığı apartman dairesinde önce bayıltılır sonra da banyo küvetinde boğulmaya terkedilir. Ona ait olduğu sanılan çok miktarda mücevher de kaybolmuştur. Cinayeti çözme görevi Detektif Teğmen Dan Muldoon ve yardımcısı Detektif James Halloran'a verilir.Filmde olaylar bir cinayet soruşturmasının etrafında gelişirken, New York şehrinin ve insanlarının ayrıntılı bir betimlemesi de yapılır. Çekimlerin çoğu stüdyo dışındaki mekanlarda gerçekleştirilirken yönetmen Jules Dassin şehrin gündelik yaşantısından ayrıntıları da titizlikle verir. Bu açıdan bakıldığında film bir bakıma 1940'ların sonundaki New York'un ileriki nesillere aktarılacak bir belgeseli gibidir adeta.

1928 yılında Iverstownda yaşayan büyük bir mirasın varisi Martha Smith Ivers polis tarafından arkadaşı Sam Masterson ile dördüncü kez kaçmaya çalışırken yakalanır. Martha öğretmeni Mr.ONeile yalan söyler, bir adamın halasını öldürdüğünü anlatır ve Walter onun bu yalanını doğrular. 18 yıl sonra Sam Iverstown yakınlarından arabayla geçmektedir, ancak bir viraja dikkat etmez ve arabasıyla bir direğe çarpar. Arabasını bir kaportacıya getirir ve arabasının tamiri için beklerken evinin önünde oturmakta olan güzel Antonia Marachek ile tanışır. Antonia memleketine gidecek otobüsünü kaçırınca Samin bir içki içme teklifini kabul eder ve daha sonra onunla beraber oteline gider. Walter Sami gördüğü zaman Samin Marthaya şantaj yapmaya geldiğini düşünür ve onun bu yanlış anlaması eski arkadaşların halanın öldüğü akşam hakkındaki trajik ilişkilerinin ortaya çıkmasına ve Martha-Walter çiftinin kirli sırlarının ortaya dökülmesine sebep olur.

Küçük bir kasaba doktorunun kendi çıkarına hizmet eden karısı Rosa, büyük şehirdeki zengin bir adamın boşanıp onun yerine onunla evlenmesi konusunda ısrar etmesi üzerine daha iyi bir teklif alır. Çok geçmeden cinayet de dahil olmak üzere oldukça içler acısı eylemlerde bulunabildiğini gösterir.

George ve Rose Loomis isminde genç bir çift balayı için Niagara şelalesinde bir motelde kalmaktadırlar..İlişkileri gittikçe kötüleşen çift; orada Cuttlers çifti ile tanışır. Bu çift geciken balayılarını yaşamaktadırlar. Tesadüfen Polly Cuttler, Rose Loomis'in bir sevgilisi olduğunu farkeder. Rose ve sevgilisi, Rose'un kocasını Niagara Şelalesi'nde öldürmeyi planlamaktadır ve bundan hiç kimsenin haberi yoktur...

Leonora Eames'in hayali gerçek olur, milyon dolar değerindeki zengin iş adamı Smith Ohlrig ile evlenir. Ancak kocası hakkındaki gerçeği öğrendiğinde rüyası kabusa döner, kocası güç delisi ve bir çılgındır. Leonora'a hayatı zehir eder. Kocası ondan boşanmak istemediği için Long Island'daki lüks hayatından kaçar ve New York'un kenar mahallesinde hayat mücadelesi vermeye başlar. Ama Ohlrig'in onun peşini kolay kolay bırakmaya niyeti yoktur.

George Harvey Bone, 20. yüzyılın başlarında Londra’da yaşayan bir bestecidir. George bir piyano konçertosu üzerinde çalıştığı için stres altındadır. Bu stres nedeniyle, akortsuz bir ses duyduğu her an bayılmaktadır. Ancak ilginç bir durum vardır; George ayıldığında kendisini şehrin farklı bir noktasında bulmaktadır.

“The Window- Pencere”, Barbara Hale’in başrol oynadığı ve Cornell Woolrich’in Mystery Book Magazine’de (Mart 1947) yayınlanan komşularının katil olduğundan şüphelenen yalancı bir çocuk hakkındaki “The Boy Cried Murder” adlı kısa öyküsüne dayanan 1949 tarihli bir siyah-beyaz gerilim filmidir.Film, Ezop Masallarından şu yazılı alıntıyla açılıyor: “Çocuk birkaç kez ‘kurt’ ‘kurt’ diye bağırdı ve insanlar ona her yardıma geldiklerinde ortada bir ‘kurt’ olmadığını gördüler.”Film, Cary Grant ve Ingrid Bergman’ın oynadığı Alfred Hitchcock’un Notorious (1946) adlı bir başka başarılı gerilim filmi de dahil olmak üzere 100’den fazla filmde görüntü yönetmeni olarak çalışan Ted Tetzlaff tarafından yönetildi.RKO, başrolü oynamak için Disney’den Bobby Driscoll’u ödünç aldı.Bu film 1947’nin ikinci yarısında çekildi RKO’yu satın alan Howard Hughes tarafından “yayınlamaya değmez” olarak ilan edilip rafa kaldırıldı ve ancak 1949’da gösterime girdi. 1949’da piyasaya sürüldüğünde, maliyetinin birkaç katı hasılat elde ederek ve çekildiğinde on yaşında olan Bobby Driscoll’a özel bir Akademi Çocuk Ödülü kazandırarak RKO’nun en büyük hitlerinden biri oldu.1950 Akademi Ödülleri’nde Bobby Driscoll, bu filmdeki çalışması ile Disney’in göz yaşartıcı filmi So Dear to My Heart’a (1948) karşı yarışarak bir Akademi Çocuk Ödülü kazandı. Juvenil Oscar, “Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi (AMPAS) Yönetim Kurulu’nun takdirine bağlı olarak, özellikle on sekiz yaşın altındaki genç sanatçıları ‘olağanüstü katkıları’ nedeniyle takdir etmek üzere verilen Özel bir Onursal Akademi Ödülüdür.Yazar ve kara film tarihçisi Eddie Muller’e göre, bu, New York’ta neredeyse tamamen mekanda çekilen ilk kara film prodüksiyonuydu. Daha önce tamamlanmış olmasına rağmen, ünlü New York Esrarı’ndan- The Naked City (1948) sonra piyasaya sürülmüştür.Filmin tek Oscar adaylığı En İyi Kurgu dalında geldi.Köşedeki eczane, bu filmde gösterildiği gibi, günlük şehir yaşamının bir parçasıydı. Telefonu kullanmak, ilaç almak, en son yayınları incelemek, bir şeyler içmek için gidilen bir yerdi. The Honeymooners (1955) ve I Love Lucy (1951) gibi TV şovları da eczaneyi ara sıra bir olay örgüsü unsuru olarak kullandı.Kiralık binalar arasına gerilmiş çamaşır iplerinin görüntüsü, New York City’de nesiller boyu tanıdık bir manzaraydı. Birçok film ve TV şovu, mekan belirleme çekimlerinde bu görüntüleri kullandı. 11 yıl sonra Batı Yakasının Hikayesi filmi (1961) ile ikon haline geldi.Film ilk gösterime girdiğinde, The New York Times filmi övdü: Bu RKO melodramının çarpıcı gücü ve ürkütücü etkisi, esas olarak Bobby’nin parlak oyunculuğundan kaynaklanmaktadır. Gerçekten de, çökmekte olan evde ölümden kaçarken çocuğun yüzüne kazınmış ve her hareketinden yansıyan o kadar keskin bir tehlike ifadesi vardır ki seyredenlerin endişe duymaması imkansızdır.Onlarca yıl sonra, 2003’te eleştirmen Dennis Schwartz, filmin kara film yönlerini ve 20. yüzyılın ortalarında şehir merkezinde yaşayan...

Gangster Frank Olins bir gaz odasında ölmek üzeredir ve bu duruma kız arkadaşı Margot Shelby çok üzülür çünkü 400.000 doların yerini bilen tek kişi Olins’tir. Margot hapishane doktoru Craig’in gaz zehirlenmesi için bir panzehir hazırlamasını sağlar. İnfaz sonrası hayatta geri dönen Olins Margot’a paranın yerini gösteren haritanın yarısını gösterir ve Vincent kıskançlıkla Olins’i öldürür, haritanın diğer yarısını da alır. Vincent ve Margot para avına çıkarlar.

Gotham College profesörü Wanley, sokaktan geçerken bir kadın portresi görür ve hayranlıkla uzunca süre bu resme bakar. Portre, kendisinde bir saplantı haline gelir. Bir süre sonra Wanley kadının portresini hayranlıkla izlerken portredeki kadın karşısına bir anda çıkar ve onu dairesine, şampanya içmeye davet eder. İçkilerini yudumlarken kadının kocası ikisini birlikte yakalar ve profesör Wanley yanlışlıkla adamı öldürür. Profesör olayı örtbas etmek için kadınla birlikte iş birliği yapar. Polislerse ipucu için herkesi sorgulamaya başlayacaktır...

İntikam peşindeki bir gangster, işlemediği bir suçtan dolayı hapse atılır. Güzel bir genç kadını baştan çıkardıktan sonra, intikam planını gerçekleştirmesine yardım etmesi için onu kullanır ve onu, ona tuzak kuran çılgın kundakçıya götürür.

John Garfield'ın kara listeye alınmasından ve zamansız ölümünden önceki son filmi, sıkı bir gerilimle çıtırdayan bir slam-bang pulp noir. Garfield, en iyi performanslarından birinde, başarısız bir soygunun ardından, saf bir genç kadının (Shelley Winters) ailesini rehin tutan, duvarlar üzerine kapandıkça giderek daha çaresiz ve tehlikeli hale gelen sertleşmiş, toplumdan dışlanmış birini oynuyor. Toplum bilincine sahip film yapımcısı John Berry'nin yönettiği ve her ikisi de yakında kara listenin kurbanı olacak olan Komünist senarist Dalton Trumbo'nun ortak senaryosunu yazdığı "He Run All The Way", yoğun bir gerilim filmi çerçevesine güçlü bir sınıf yorumu yerleştiriyor.

Bebek bakıcısı olarak çalıştığı ve yaşadığı otelde, orada kalan bir adama (Richard Widmark) aşık olan genç ve güzel kadın (Marilyn Monroe) bu bebeğin genç adamla olan aşk ilişkilerine engel olduğu düşüncesi ile bir anda tehlikeli ve yırtıcı biri haline gelir. Anne Bankroftun da eşlik ettiği bu tüyler ürpertici ve kışkırtıcı filmde, Monroeyu alışkın olmadığımız derecede karanlık bir karakter olarak izleyeceğiz.

Bahtsız bir eski Amerikan askeri, silahlı bir araba soygununa karışmakla suçlanır. Polisler tarafından dövülüp işkence gördükten sonra delil yetersizliğinden serbest bırakılır. Kimin, ne sebeple iftira attığını öğrenme çabaları onu gerçek suçluların bulunduğu Meksika’ya götürecektir.

Anthony John, hayatı oynadığı karakterlerden büyük ölçüde etkilenen bir aktördür. Komedi oynadığı sıralarda dünyanın en eğlenceli insanıdır, ancak dram oynadığında etrafında olmak korkunç bir deneyimdir. Eşi Brita, her ne kadar onu hala sevse ve onla çalışsa bile onla yaşamaya daha fazla katlanamamıştır ve bu sebeple ondan boşanmıştır. Anthony, Othello'yu oynamayı kabul ettiğinde kendini tamamen rolüne adar. Ancak kısa bir süre sonra bu durum onu bunaltacak ve gün geçtikçe zihni Othello'nun öldürücü kıskançlığıyla dolacaktır.

Sert bir suçlu olan Martin Rome, bir polis memurunu öldürdüğü çatışmada aldığı yaralar nedeniyle hastane odasında ameliyat olmayı beklemektedir. Hastanede, aile üyeleri ve kız arkadaşı Teena Ricante ile polis dedektifleri Candella ve Collins tarafından ziyaret edilir...

Susan, penceresinin önünde kendisini gözetleyen bir röntgenci görüp polisi arar. Susan, eve gelen polise aşık olur ve aralarında bir ilişki başlar. Ancak Susan evlidir ve bu durum, ikiliyi çıkmaza sokmaktadır. Susan'ın bu iki adam arasında bir tercih yapması gerekecektir. Fakat bu hiç de kolay olmayacak ve işler çığırından çıkacaktır.

Polis şefi Chuck Jones ve Çavuş Marty Brennan herhangi bir ipucu olmadan, cinayeti soruşturmak ve suçluları yakalamak zorundadır. Karşılarında ipucu bırakmayan zeki bir suçlu vardır.

Yıllar süren bir kovalacamanın ardından bölge savcısı Martin Ferguson, sonunda Murder, Inc. patronu Albert Mendoza'yı köşeye sıkıştırmayı başarır. Mendoza hapistedir ve aleyhinde tanıklık yapacak olan tek kişi de ölü bulunur. Ferguson, artık savunmasını baştan kurgulamak zorundadır.

Joe Morese genç ve hırslı bir avukattır. Danışmanlığını yaptığı Ben Tucker ise bir gansgterdir. Joe bütün etik kuralları hiçe sayarak Ben ile ortak olmuştur. Amaçları, ortak oldukları bankanın büyüyerek etraftaki diğer dolandırıcılık yapan bankaralı da satın alarak hepsinin tek bir merkezden yönetilmesini sağlamaktır. Ancak bir sorun vardır: Joenun abisi Leo da söz konusu bankalardan birinin sahibidir ve bu plana dahil olmak istemez. Kalp sağlığında sorun vardır ve işlettiği yerde çalışanlarıyla adeta bir aile gibi olmuştur, bunun bozulmasına karşıdır. Ancak Joenun hırsı, bütün bunları altüst ederek onu ve etrafındaki herkesi felakete sürükleyecektir.

2. Dünya Savaşı'nda Prag kasabı olarak bilinen Nazilerin 3. adamı Heydrich'e suikast düzenleyenler için büyük bir insan avı başlatılır. Yüzlerce kişiyi tutuklayıp rehin alan Naziler karşılığında Çekoslovakya halkından suikastçıyı kendilerine teslim etmelerini ister. Yüzlerce kişinin hayatına karşı ülkesi için savaşan özgürlük savaşçısının bir karar vermesi gerekecektir...