Film, Macar tarihinin en utanç verici dönemi olan Macar Nazi Örgütü "Arrow Cross"un terör estirdiği seneler olan 1944-45 kışında bir avuç insanın hayatlarının tepetaklak olmasının öyküsünü anlatır. Üç adam; saatçi Gyurica, doğramacı Kovacs ve kitap satıcısı Kiraly, her akşam bir bardak şarap eşliğinde gevezelik etmek için Budapeşte'nin işçi sınıfının oturduğu bir semtindeki, "arkadaşları" Bela'nın meyhanesinde toplanırlar. Çok çalışan bu dürüst ve sıradan insanlar, hayattan beklentileri ve istekleri üzerine konuşurlar. Aynı mantığı paylaşan ve yüreklerini birbirlerine açan bu insanlar, ahlak, güç, yardımseverlik ve günahkarlık üzerine yeterince açık bir şekilde fikirlerini söylerler. Yüksek şeylerde gözleri yoktur, tüm istedikleri "bu kanlı savaş"tan sıyrılmaktır. Bir akşam meyhanede beliren bir adam, bu küçük gruba katılır; tek bacaklı bir fotoğrafçı ve neredeyse göze çarpmayacak kadar silik olan bu adamın adı Keszi'dir. Saatçinin aralarında yeni birinin olduğu konusunda uyarılarda bulunmasına rağmen her zamanki gevezeliklerini sürdürürler. Fakat bir noktada, fotoğrafçı ilgi odağı olur. Saatçi, sohbeti ahlaki bir konuya çekmiştir. "Diyelim ki" der arkadaşlarına "şu anda burada bulunan herkese ya bir esir ya da elinde tüm güçleri toplamış bir bey olmak fırsatı tanınıyor, hangisini seçerdiniz?" Bu film, sinir bozucu bir itiraf. "Küçük insan"ın sabrı, yardımseverliği ve inancı üzerine bir hesaplaşmadır. Ve aynı zamanda Tiran ve Şeytan hakkında acımasız bir hükümdür.