Akira Kurosawa’dan bir Shakespeare’in Macbeth uyarlaması. Kazanılmış bir savaş dönüşü iki büyük kumandan Taketoki Washizu (Toshirô Mifune) ve Yoshiteru Miki (Akira Kubo) Örümcek Ağı kalesine dönmektedirler. Kaleyi gizleyen ormandan geçerlerken iplik örmekte olan tuhaf, yaşlı birini görürler. Bu yaşlı kadın bir kehanette bulunur.
Entrikalarla dolu bu son derece güçlü öykünün yanı sıra önermesi de çok ilginçtir: Kehanet kendiliğinden mi olmaktadır yoksa bunu öğrenip ona göre bir plan gibi uygulamaya koyan kahramanlar mı gerçekleştirmektedirler? Geleceği bilememek, zaman çizgisi üzerinde yol alırken sıçrayışlar yapamamak, bir denge unsuru olarak insanın ve bütün canlıların varoluşsal kaygılarını gidermesi bakımından gereklidir belki de. Aynı anı yaşarken, başımıza geleceklere aynı tepkileri vermek ve ona göre davranmak bakımından bu geleceği bilememezlik gerekli görülüyor.
Kurosawa’nın karakterleri, bir Japon olmanın da verdiği ağırbaşlılıkla her türlü felaketi olgunlukla karşılıyorlar. Sanki başkalarının bilmediği sırlara vakıf olan bilgelerin sakinliği sarmış her birini.
Shakespeare’in kandırılan, yoldan çıkarılan iyilerin başına gelen kötü şeyler üzerinden ilerleyen eserleri ve iyilere kötülüğü yaptıran kötülerin de bu kaderi paylaşması üzerine ilerleyen kurgusu incelendiğinde, neden hala günümüzde de birçok filme uyarlandığı görülüyor. Etkisinin bir sebebi de olaylar sona erdiğinde, iyiler ve kötüler yenildiğinde geride kalan üçüncü bir kişinin edilgen bir varlık olarak, bizim gibi bir izleyici konumundayken yönetime/tahta geçmesi ve bunun üzerinden biz izleyicilerin de potansiyel olarak bu olanağa sahip olabileceğimiz ihtimalinin bizi keyiflendirmesi.
İyi seyirler..