Giorgi Shengelaia'nın yönettiği bu Sovyet filmi, Pirosmani adıyla bilinen Gürcü sanatçı Niko Pirosmanishvili'nin hayatını beyaz perdeye yansıtıyor. Pirosmani, hayatını devam ettirebilmek için eserlerini satamadığından 1918 yılında açlıktan ölmüştü.
Gürcü ressam Niko Pirosmani’nin yaşamı da tıpkı resimlerinde olduğu gibi gerçeğin buruk bir dile gelişinde saklı. Yoksulluk içinde geçen zamanları, hayal kırıklığıyla sonlanan aşkı ve onda bıraktığı derin izler, varoluşunun en önemli noktası olan resim yapmak için zorunda olduğu şeyler ve diğer tüm sıkıntıları onun resimlerindeki kekremsi tadı bize fazlasıyla hissettirir. Film ise naif bir sanatçının hayatına, kronolojik ve didaktik belli kalıplardan uzaklaşarak yaklaşıyor. Bizi onun yanına oturtup bir sohbete ortak ediyor, resimlerinin atmosferinde adım atmamızı sağlıyor. Bu sayede tıpkı resimlerinde olduğu gibi kendisinin ve sanatının hayatla kurduğu ilişkiyle o kekremsi tadı hissettiriyor.
Her bir karesi bir tablo güzelliğinde şiir gibi bir film.