Tun Tun Haber Arama Sonuçları
İlk filmi olan Elevator to the Gallows vesilesiyle Louis Malle ismini Yeni Dalga akımına hiç dahil etmeyen sinema yazarları da mevcuttur. Bu yönetmeni belli bir tür ya da akımın içinde anmak zordur. Çünkü yüksek burjuva bir aileden gelen, iyi eğitim almış, 2. Dünya Savaşı yılları acı hatıralarla zihnine kazınmış bir sanatçı olan Malle, olağanüstü hayat birikimini tematik bir devamlılık içeren filmlere dönüştürmek yerine, türden türe sıçrayan bir kariyeri tercih etmiştir. Kimi, otobiyografik öğeler de içeren yapıtlarıyla, kara filmden belgesele, dramdan komediye her türde başarısını yinelemiş, Fransız Sineması’ndaki ustalığını ilerleyen yıllarda Hollywood’da da kabul ettirmeyi başarmıştır. Hangi dilde, ne türde film çekerse çeksin, sinemaseverlerin kalbindeki yeri ise asla değişmemiştir.
  •   225
  •   0
Dünyada; bütün toplumlarda Kültürel açıdan, dini açıdan bir sıkışmışlık olan varolluşsal sancılar yüzyıllardır çeşitli kaynaklarda; edebiyat, felsefe, dini kitaplarla tartışılmıştır. Çoğu kez belirli bir otoritenin karşısında durmak için bu kaynaklar kullanılmıştır. Her şeyin bir pay almak üzerine kurulu olduğu bu düzende; dil-tarih, tarih,din, dil-din, duygular ve dinler minvalinde çeşitli idealar mevcut. Tanrının adaletsizliğinin, devletlerin ve yönetenlerin içine kaçtığı bu çağda hala devam eder. Bir çeşit akıl hamallığı yapan, felsefe, edebiyat, hatta sinema varoluşsal yetileri eleştirel bir çerçevede portreler. Aydınlanma ve ahlaki açıdan; bütün toplumların yüzyıllardır süregelen dini otorite ve geleneklerine ters ideler fazlasıyla mevcut. Bugün bütün dinlerde ticari bir amaç, özgürlük ve özgünlük adı altında otoriteye karşı belirli nosyonlarla inançlar ticari kaygılara dönüşmüştür ve dolayısıyla varoluş tezleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Tanrının varlığını sorgulama bireysel düzenekte; yine edebiyat, felsefe ve sinema aracılığıyla diplomatik yaklaşımlarla başlanıyor. Modernlik, çağdaşlık, rasyonalite gibi nitelendirmelerle, bilim adamları, din adamları aracılığıyla topluma sürülmektedir. Bütün uygarlık ve kültürlerde ilk başta yaradılış sorgulanmıştır, dini açıdan bu geniş zamanda felsefi bir boyut alıp varlığın manasının zeminlerinde Holist kuramına uygun incelemeler mevcuttur. Teizm karşıtı kuramlar oldukça fazladır bu konuda. Yine Tanrı’nın varlığının bilinmediği, evrenin yapısının bilinmediğini ileri süren felsefe kuramı Egnostisizm üzerine bir çok makale mevcuttur.
  •   485
  •   2
Yunan sineması sinema tarihinin ortalarına kadar sürekli gelişen bir sinema endüstrisine sahip olamamıştır. Bunun temel sebepleri; Yunan sinemasının devlet tarafından desteklenmemesi ve ülkenin yakın dönem siyasi tarihinde yaşanan krizler olarak gösterilebilir. Özellikle yeni yönetmenler için işleri maddi olarak daha da zorlaştıran ekonomik krizler; yasaklar ve engeller nedeniyle Yunan sineması, geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğine kadar dünya çapında izleyiciler arasında çok popüler olamamıştır.
  •   201
  •   0
Merhum yönetmen sadece Yeni Dalga'nın başlamasına yardımcı olmakla kalmadı, sinemanın dilini de sonsuza dek değiştirdi.
  •   235
  •   0
2016 sonbaharında vizyona giren Paterson’dan hareketle, Bant Mag. No:52’de Jarmusch tarafından yaratılmış yalnız karakterler galerisi hazırlamıştı. Permanent Vacation’dan Paterson’a, tüm filmlerini kapsayan dosyadaki her karakter, farklı bir çizer tarafından resmedilmişti.
  •   230
  •   0
Stop motion animasyonları sever misiniz? Eğer stop-motion’a biraz olsun ilginiz varsa veya gerçeküstü sinema ilginizi çekiyorsa seveceğinizi düşündüğüm birinden bahsetmek istiyorum: Jan Svankmajer. Çek sinema sanatçısı ve kukla ustası Svankmajer, sürrealist akımın önemli temsilcilerinden ve gerçeküstü sinema dendiğinde ilk akla gelen isimlerden biri. Ele aldığı hikayeleri, yarattığı grotesk dünyalarda provokatif ve mizahi diliyle kendi stilinde yorumlayan sanatçı farklı stop motion tekniklerinden yararlanarak animasyonun büyüleyici dünyasına farklı bir pencere açıyor.
  •   188
  •   0
Ortak bir tutkunun olağanüstü bir bütünlük içinde sergilendiği öylesine bir işbirliği ki onlarınki, bir örneği kendilerinden önce yok. Sonra ise belki sadece Taviani ve Coen kardeşlerin ulaşabildiği bir seviye söz konusu olan. Ancak Taviani ve Coenler gibi doğuştan gelen bir birliktelik değil burada söz konusu olan. Michael Powell üç yılını bir banka çalışanı olarak geçirdikten sonra içindeki sanat aşkına teslim olup, kendisini setlerde bulan ve yerleri paspaslayarak adım attığı sinema dünyasında, figüranlıktan set tasarımına dek pek çok alanda boy göstererek, yönetmenliğe kadar yükselen bir isim. Emeric Pressburger ise gazetecilikle başladığı iş hayatına, 1920 li yılların sonlarından itibaren senaryo yazarı olarak devam eden ama Almanya yı saran faşizm rüzgârlarının etkisiyle ilk eserlerini verdiği Berlin’den, önce Paris, sonra da Londra’ya göç etmek zorunda kalan bir Macar sanatçı.
  •   227
  •   0
Durmaksızın yağan yağmurun etkisiyle sokakları çamura bulanmış küçük Macaristan kasabalarından ibaret siyah-beyaz bir dünya. Sinema tarihinde çok az yönetmen, Béla Tarr’ın yaptığı gibi kendine özgü, bütünlüklü bir evren yaratabilmiş ve bu evrenin özelliklerini filmografisinin büyük bir kısmına doğru genişletebilmiştir. Görsel anlamda böylesi puslu bir dünya yaratan Tarr, bu dünyayı çok belirgin, neredeyse imzasına dönüşen teknik tercihlerle filme alır. Bunların başında gelen de elbette uzun planlar. Yönetmen bu tercihini, plan uzunluğunun şiddeti, gerilimi, titreşimi, derinliği üzerinden açıklar. Genele bakacak olursak da Tarr’ın sineması tam olarak şiddet, gerilim ve derinlik üzerine kuruludur. Bu duygular da kökenini, yönetmenin kariyer seyrini göz önünde bulundurup söylersek, önce sosyal ve toplumsal sorunlardan, devamında ise bu sorunların ontolojik kavramlarla harmanlanmasından alır.
  •   254
  •   0
Yazımıza hemen Yoshida’nın hayatı, kariyeri ve sineması üzerine bir şeyler karalamaya başlamadan önce aslında merak edilen soruya cevap vermek doğru olacaktır. Çok büyük bir ihtimalle bugüne kadar adını dahi duymadığınız bir yönetmenle ilgili böylesine geniş çaplı bir yazıyla karşılaşınca haliyle yönetmenin kim olduğunu merak ediyorsunuzdur. Ama bir yerden sonra esas merak edilen şey neden bu yönetmeni yazımıza konu olarak seçtiğimiz. İlk olarak söyleyebileceğim şey aslında Yoshida’nın, adı sinema tarihinde sıklıkla geçmesi gereken biri olmasına karşın bu derece unutulmuş olmasına duyulan üzüntüdür. Çünkü yönetmenin ortaya çıkardığı işler ve sinemaya yaklaşımı bakımından eksiksiz bir usta ve de dahi olduğunu çok net bir şekilde söyleyebilirim. Bir diğer söyleyebileceğim şey de yönetmenle ilgili sadece Türkçe’de değil özellikle bu konuda oldukça geniş bir arşive sahip Fransızca ve İngilizce dillerinde yayın yapan mecralarda da herhangi bir derli toplu bilginin bulunmuyor olması. Elbette bu bizlere yazıyı hazırlarken çok büyük zorluklar olarak geri döndü. Ama her şeyden öte yönetmeni seçmemizdeki en önemli faktör Yoshida’nın yıllar önce temellerini attığı sinemasal kuramı bugün yeniden dillendirmeyi ve üzerine düşünmeyi istememizdir.
  •   257
  •   0
’Gerçekleştirdiğim bu çalışmada sinema tarihinin köşe taşlarından , modernizmin 7.sanattaki öncülerinden olan İtalyan yönetmenin sanat anlayışı, sinemayı algılama biçimi çeşitli kaynaklardan edinilmiş bilgilerle, öznel görüşlerimin bir harmanı şeklinde ele alınmış, yönetmenin 14 uzun metraj filmi sinemasını etkileyen siyasal, toplumsal ve felsefi bağlamı içinde bütüncül bir bakış açısıyla sunulmaya çalışılmıştır.’’
  •   278
  •   0