Duygu Şen Haber Arama Sonuçları
Faşist Alman Sinemasından Yeni Alman Sinemasına Almanya ve Dünya siyasi tarihinin en önemli gelişmelerinden biri kuşkusuz Almanya hükümetinin başına Adolf Hitler’in partisi, Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi’nin (NSDAP) 5 Mart 1933 seçimlerinden birinci çıkmasıdır. Hitler başa geldikten kısa bir süre sonra yasa yapma yetkisini eline alarak, Almanya için alınacak bütün kararların tek yetkilisi olmuştur. Bu yetki sosyal kültürel ve sanatsal alanları da kapsamıştır. Sinema sanat için bir amaç değil, propaganda için bir araç haline gelmiştir. Üretilen filmler, sanatsallıktan uzaktı ve gerçekliği olmayan sadece propaganda için üretiliyordu. Sinema faşist ideolojiyi yaymak ve öğretmek için kullanılıyordu. Bundan kaynaklı olarak filmlerin içerikleri değişmişti. İçeriklerin değişmesi, bir içerik arındırmasıydı. Sinema filmleri başta Yahudilerin odağından sonrasında ise komünistlerden arındırılıyordu. Daha sonra ise sinema filmleri, sosyal demokratlardan, eşcinsellerden ve her türlü muhalefetten arındırılmıştı.
  •   159
  •   0
Sinema kariyerine Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sının bir uyarlaması olan Rikos Ja Rangaistus filmiyle başlayan Fin senarist ve yönetmen Aki Kaurismäki, 80’li yıllardan beri kendine has bir tavırla proletaryanın sinemadaki temsilcilerinden biri olmaya devam ediyor.
  •   199
  •   0
Werner Herzog, çeşitli coğrafyalarda çektiği filmlerin çekim aşamasında ya da sonrasında kolonyal hafızanın peşini bırakmadığını belirtir. Yönetmenin bu serzenişi çalışmanın temel çıkış noktasını oluşturmaktadır. Herzog amacının evrensel gerçeklerin imgelerini çoğaltmak olduğunu söylese de yarattığı imgeler, bölgesel tarihi tümüyle dışlar mı? Filmlerde, sömürü tarihiyle toplumsal hafıza arasında nasıl bir ilişki vardır? Bu sorularla oluşturulan temel argüman, Herzog filmlerinin bölgelerin sosyo-politik tarihini dışlamadığı, filmlerin imgeler üzerinden post kolonyal bir eleştiriyi mümkün kıldığıdır. Çalışmada, Alman kolonyal tarihindeki kolonyal fantezilerin toplumsal koşullarla olan ilişkisini açığa çıkarmak için “soylu vahşi” (noble savage) ve“German Indianthusiasm” kavramları kuramsal çerçeveye dâhil edilmiştir.
  •   228
  •   0
Yıllarca telefon melodim olan Yumeji’s Theme’i her duyduğumda ağır ağır, bastığım her adımı hissederek, elimin dokunduğu her yerde iz bıraktığımı fark ettirecek lirik bir yavaşlıkta hareket etmeme; küçükken en sevdiğim şarkının California Dreaming olduğunu ergenliğimde hatırlatarak bugünüme yepyeni anlamlarla taşımama ve tüm bunların ötesinde söylenememiş sözlerin, yarım kalmış dokunuşların, yitik geçmişin, yalnızlığın ağırlığını daha iyi görüp kucaklamama vesile olan Wong Kar-Wai kim bilir başkalarına nasıl dokunmuştur ve daha da dokunacaktır.
  •   221
  •   0
24 Ocak 2012’de aramızdan ayrılan Yunanistanlı usta yönetmen Theo Angelopoulos 1935 yılında Atina’da doğmuştur. Önce hukuk alanında eğitim görmeye başlamış fakat daha sonra Fransa’ya giderek sinema eğitimini tamamlamıştır. 1964’de ülkesine döndüğünde “Democratic Change”de sinema eleştirmenliği yapmıştır. Ölümüyle yarım kalan Yüzyıl Üçlemesi’nin son filmi gibi, ilk film denemesi de yarım kalır Angelopoulos’un. 1968’de kısa metrajlı filmi Broadcast – Ekpombi’yi çeken yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi ise 1970 tarihli Tatbikat – Anaparastasi olur.
  •   267
  •   0
Bu yıl 75.si düzenlenen Cannes Film Festivali’nde, Kore ve Japonya’nın son yıllarda dünya sinemasında daha da çok konuşulmasını sağlayan iki efsane yönetmeninin filmleri çok konuşuldu: Park Chan Wook ve Hirokazu Koreeda. Park Chan Wook’un yönettiği Decision to Leave (Ayrılık Kararı) ile “En İyi Yönetmen” ödülüne sahip olurken, Hirokazu Koreeda imzalı Broker da Kore’nin sevilen usta oyuncusu Song Kang Ho’ya “En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü getirdi. Bu yazımızda, yılın filmlerinden Broker’ı izlemeden önce Koreeda sinemasını tanımak isteyenler için detaylı bir rehber hazırlamak istedik.
  •   232
  •   0
Varoluşçuluk, Fransız felsefeci Jean-Paul Sartre’ın “varoluş özden önce gelir” deyimi ile açıklanabilir. Buna göre varoluşçuluk fikir yapısında bir insan kendi sonuna sahip değildir çünkü insan varlığı sadece kendisinden öte diyazn edildiğinde hayata geçer. Varoluşçu felsefeye göre bir insan yaşamadan önce de vardır ve yaşantısına anlam katmak zorundadır çünkü o, sadece kendine ne yapıyorsa odur.
  •   345
  •   0
İlk filmi olan Elevator to the Gallows vesilesiyle Louis Malle ismini Yeni Dalga akımına hiç dahil etmeyen sinema yazarları da mevcuttur. Bu yönetmeni belli bir tür ya da akımın içinde anmak zordur. Çünkü yüksek burjuva bir aileden gelen, iyi eğitim almış, 2. Dünya Savaşı yılları acı hatıralarla zihnine kazınmış bir sanatçı olan Malle, olağanüstü hayat birikimini tematik bir devamlılık içeren filmlere dönüştürmek yerine, türden türe sıçrayan bir kariyeri tercih etmiştir. Kimi, otobiyografik öğeler de içeren yapıtlarıyla, kara filmden belgesele, dramdan komediye her türde başarısını yinelemiş, Fransız Sineması’ndaki ustalığını ilerleyen yıllarda Hollywood’da da kabul ettirmeyi başarmıştır. Hangi dilde, ne türde film çekerse çeksin, sinemaseverlerin kalbindeki yeri ise asla değişmemiştir.
  •   261
  •   0
Dünyada; bütün toplumlarda Kültürel açıdan, dini açıdan bir sıkışmışlık olan varolluşsal sancılar yüzyıllardır çeşitli kaynaklarda; edebiyat, felsefe, dini kitaplarla tartışılmıştır. Çoğu kez belirli bir otoritenin karşısında durmak için bu kaynaklar kullanılmıştır. Her şeyin bir pay almak üzerine kurulu olduğu bu düzende; dil-tarih, tarih,din, dil-din, duygular ve dinler minvalinde çeşitli idealar mevcut. Tanrının adaletsizliğinin, devletlerin ve yönetenlerin içine kaçtığı bu çağda hala devam eder. Bir çeşit akıl hamallığı yapan, felsefe, edebiyat, hatta sinema varoluşsal yetileri eleştirel bir çerçevede portreler. Aydınlanma ve ahlaki açıdan; bütün toplumların yüzyıllardır süregelen dini otorite ve geleneklerine ters ideler fazlasıyla mevcut. Bugün bütün dinlerde ticari bir amaç, özgürlük ve özgünlük adı altında otoriteye karşı belirli nosyonlarla inançlar ticari kaygılara dönüşmüştür ve dolayısıyla varoluş tezleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Tanrının varlığını sorgulama bireysel düzenekte; yine edebiyat, felsefe ve sinema aracılığıyla diplomatik yaklaşımlarla başlanıyor. Modernlik, çağdaşlık, rasyonalite gibi nitelendirmelerle, bilim adamları, din adamları aracılığıyla topluma sürülmektedir. Bütün uygarlık ve kültürlerde ilk başta yaradılış sorgulanmıştır, dini açıdan bu geniş zamanda felsefi bir boyut alıp varlığın manasının zeminlerinde Holist kuramına uygun incelemeler mevcuttur. Teizm karşıtı kuramlar oldukça fazladır bu konuda. Yine Tanrı’nın varlığının bilinmediği, evrenin yapısının bilinmediğini ileri süren felsefe kuramı Egnostisizm üzerine bir çok makale mevcuttur.
  •   557
  •   2
Yunan sineması sinema tarihinin ortalarına kadar sürekli gelişen bir sinema endüstrisine sahip olamamıştır. Bunun temel sebepleri; Yunan sinemasının devlet tarafından desteklenmemesi ve ülkenin yakın dönem siyasi tarihinde yaşanan krizler olarak gösterilebilir. Özellikle yeni yönetmenler için işleri maddi olarak daha da zorlaştıran ekonomik krizler; yasaklar ve engeller nedeniyle Yunan sineması, geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğine kadar dünya çapında izleyiciler arasında çok popüler olamamıştır.
  •   231
  •   0