Nar Sene Haber Arama Sonuçları
Yıllarca telefon melodim olan Yumeji’s Theme’i her duyduğumda ağır ağır, bastığım her adımı hissederek, elimin dokunduğu her yerde iz bıraktığımı fark ettirecek lirik bir yavaşlıkta hareket etmeme; küçükken en sevdiğim şarkının California Dreaming olduğunu ergenliğimde hatırlatarak bugünüme yepyeni anlamlarla taşımama ve tüm bunların ötesinde söylenememiş sözlerin, yarım kalmış dokunuşların, yitik geçmişin, yalnızlığın ağırlığını daha iyi görüp kucaklamama vesile olan Wong Kar-Wai kim bilir başkalarına nasıl dokunmuştur ve daha da dokunacaktır.
  •   174
  •   0
24 Ocak 2012’de aramızdan ayrılan Yunanistanlı usta yönetmen Theo Angelopoulos 1935 yılında Atina’da doğmuştur. Önce hukuk alanında eğitim görmeye başlamış fakat daha sonra Fransa’ya giderek sinema eğitimini tamamlamıştır. 1964’de ülkesine döndüğünde “Democratic Change”de sinema eleştirmenliği yapmıştır. Ölümüyle yarım kalan Yüzyıl Üçlemesi’nin son filmi gibi, ilk film denemesi de yarım kalır Angelopoulos’un. 1968’de kısa metrajlı filmi Broadcast – Ekpombi’yi çeken yönetmenin ilk uzun metrajlı filmi ise 1970 tarihli Tatbikat – Anaparastasi olur.
  •   242
  •   0
I. Giriş İnsanoğlu karşılaştığı şifre ya da kodları çözerek yaşadığı gerçekliğe dair bir anlam oluşturabilir. Güngör (2011: 179), yaşama ait tüm gerçekliğin bu kodların bünyesinde yer aldığına vurgu yapar. Bu anlayış, kodlar ve anlamlarının insanlar için ne kadar önemli olduğunu göstermesi yönünden varoluşçuluğu destekler. Varoluşçuluğa göre yaşam, insanın başlangıçta hiç bilmediği; neden bu dünyada olduğunu anlamlandıramadığı bir ortamda kendisini bulmasıdır; fakat buna rağmen insanlar her zaman bir anlam bulma ve gerçeğe ulaşma arzusuyla donatılmıştır (Savaş, 2003: 33).
  •   251
  •   0
Varoluşçuluk, Fransız felsefeci Jean-Paul Sartre’ın “varoluş özden önce gelir” deyimi ile açıklanabilir. Buna göre varoluşçuluk fikir yapısında bir insan kendi sonuna sahip değildir çünkü insan varlığı sadece kendisinden öte diyazn edildiğinde hayata geçer. Varoluşçu felsefeye göre bir insan yaşamadan önce de vardır ve yaşantısına anlam katmak zorundadır çünkü o, sadece kendine ne yapıyorsa odur.
  •   301
  •   0
Yunan sineması sinema tarihinin ortalarına kadar sürekli gelişen bir sinema endüstrisine sahip olamamıştır. Bunun temel sebepleri; Yunan sinemasının devlet tarafından desteklenmemesi ve ülkenin yakın dönem siyasi tarihinde yaşanan krizler olarak gösterilebilir. Özellikle yeni yönetmenler için işleri maddi olarak daha da zorlaştıran ekonomik krizler; yasaklar ve engeller nedeniyle Yunan sineması, geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğine kadar dünya çapında izleyiciler arasında çok popüler olamamıştır.
  •   201
  •   0
Her ne kadar Japonlara göre kendi tarihlerinin en iyi filmi 1954 tarihli Kurosawa filmi Yedi Samuray (Shichinin no samurai) olsa da dünyanın dört bir köşesindeki yüzlerce yönetmen sinema tarihinin en iyisi olarak Ozu’nun Tokyo Hikayesi’ni (Tokyo Monogatari) kabul eder. Kariyeri boyunca onlarca filme imza atan bu çekik gözlü, Noriko üçlemesinde aile bağlarını işlerken kendi yaşantısından da kesitler sunmuştur. Altmış yıllık yaşantısı boyunca hiç evlenmemiş ve annesiyle yaşamış; çektiği bu üç filmde de evlendirilmeye ve evlenmeye çalışan Noriko karakterini anlatırken kendinden pek çok şeyi filmlerine katmıştır. Kullandığı metotlarla kendisinden sonra gelen pek çok yönetmene ilham vermiştir. Film setlerinde ve İkinci Dünya Savaşı sırasında orduda geçen ömrünü savaş sonrasında Japon halkının batılılaşması ve kültüründen uzaklaşması üzerine eserler vererek tamamlayan Ozu için yönetmenlerin atası sıfatını kullanmak hayli uygun kaçar. Sinemaya katkısı hem nitelik hem de nicelik bakımından tartışılmaz olan bu ismin mezar taşında ise ismi yazmaz; taşa kazınmış tek şey “mu” (hiçlik anlamına gelir) sembolüdür.
  •   367
  •   0
Yazımıza hemen Yoshida’nın hayatı, kariyeri ve sineması üzerine bir şeyler karalamaya başlamadan önce aslında merak edilen soruya cevap vermek doğru olacaktır. Çok büyük bir ihtimalle bugüne kadar adını dahi duymadığınız bir yönetmenle ilgili böylesine geniş çaplı bir yazıyla karşılaşınca haliyle yönetmenin kim olduğunu merak ediyorsunuzdur. Ama bir yerden sonra esas merak edilen şey neden bu yönetmeni yazımıza konu olarak seçtiğimiz. İlk olarak söyleyebileceğim şey aslında Yoshida’nın, adı sinema tarihinde sıklıkla geçmesi gereken biri olmasına karşın bu derece unutulmuş olmasına duyulan üzüntüdür. Çünkü yönetmenin ortaya çıkardığı işler ve sinemaya yaklaşımı bakımından eksiksiz bir usta ve de dahi olduğunu çok net bir şekilde söyleyebilirim. Bir diğer söyleyebileceğim şey de yönetmenle ilgili sadece Türkçe’de değil özellikle bu konuda oldukça geniş bir arşive sahip Fransızca ve İngilizce dillerinde yayın yapan mecralarda da herhangi bir derli toplu bilginin bulunmuyor olması. Elbette bu bizlere yazıyı hazırlarken çok büyük zorluklar olarak geri döndü. Ama her şeyden öte yönetmeni seçmemizdeki en önemli faktör Yoshida’nın yıllar önce temellerini attığı sinemasal kuramı bugün yeniden dillendirmeyi ve üzerine düşünmeyi istememizdir.
  •   258
  •   0
’Gerçekleştirdiğim bu çalışmada sinema tarihinin köşe taşlarından , modernizmin 7.sanattaki öncülerinden olan İtalyan yönetmenin sanat anlayışı, sinemayı algılama biçimi çeşitli kaynaklardan edinilmiş bilgilerle, öznel görüşlerimin bir harmanı şeklinde ele alınmış, yönetmenin 14 uzun metraj filmi sinemasını etkileyen siyasal, toplumsal ve felsefi bağlamı içinde bütüncül bir bakış açısıyla sunulmaya çalışılmıştır.’’
  •   279
  •   0
12