Steve McQueen

22 yaşında motor yarışlarından kazandığı parayla oyunculuk dersleri almaya başlayan Steve McQueen, tiyatro sahnesinde istediği ünü yakalayamayacağını anlayınca şansını Hollywood’da denemeye karar verdi. Küçük dizilerde büyük, büyük filmlerde küçük rollerde yer aldı. Ünlü oyuncu Sammy Davis’in büyük bir gafı, McQueen’in kariyerinin dönüm noktası oldu. Bir Frank Sinatra filmi olan Never So Few’un kadrosundaki Sammy Davis, filmin tanıtımı için katıldığı bir radyo programında, “Frank’i severim ama bu benim ondan daha büyük bir isim olduğum gerçeğini değiştirmez” dediğinde, dikkat çekti. Ama sadece Frank Sinatra’nın dikkatini...

Birkaç saat içinde kadrodan çıkarıldığı açıklanan Davis’in rolü için devreye giren McQueen’in menajeri, istediğini elde etti. McQueen’in doğuştan sahip olduğu serseri tavırları Bill Ringa rolünde harikalar yarattı, eleştirmenlerden tam not aldı, kadınlar bu çekici adamın büyüsüne kapıldı.

Yıllar sonra Malboro reklamlarında kullanılan efsane müziğiyle ünlü The Magnificent Seven filmindeki rolü, onu dünya sinemasının yıldızları arasına taşıdı. Meksika’da bir köyü yağmalayan haydutlara karşı savaş veren Amerikalı silahşör rolü adeta McQueen düşünülerek yazılmıştı. 2. Dünya Savaşı’nda Naziler tarafından tutuklanan müttefik subayların tutuldukları kamptan kaçışlarının anlatıldığı Great Escape için de ondan daha iyi bir başrol oyuncusu düşünülemezdi. Eleştirmenler Steve McQueen’in motosikletiyle sınırdan geçmeye çalıştığı kovalama sahnesinin, sinema tarihinde ilk defa “bir filmin hareket eden resimlerden fazlası olduğunun hissedildiği an” olduğu konusunda hemfikirdiler.

1966 yılında ünlü yönetmen Robert Wise’ın üzerinde dört sene çalıştığı filmi The Sand Pebbles’daki hayata küsmüş denizci rolüyle Oscar’a aday gösterildi. İki sene sonra Amerikan yapımı polisiye gerilim filmi Bullitt’le ortalığı kasıp kavurdu. Film, en iyi kurgu dalında Oscar ödülüne layık görüldü. “Kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli” filmler arasına seçilerek ABD Ulusal Kütüphanesi’ndeki film arşivinde muhafaza edilmesine karar verildi. San Francisco polis teşkilatının nevi şahsına münhasır dedektifinin 68 model Ford Mustang’iyle nefes kesen araba sahneleri dünya sinemasında yeni bir çağ açtı.

McQueen tehlikeli sahnelerin birçoğunda dublör kullanmasına rağmen, filmin en ünlü bölümü olan ve sinema hilelerine başvurulmadan tam üç haftada çekilen 10 dakikalık kovalama sahnesinde direksiyonu profesyonel araba yarışçısı Bud Ekins’e bırakmıştı. Bunu hiçbir zaman saklama ihtiyacı duymadı, aksine sinema tarihinin en iyi araba takibi sahnesine imza atan yakın arkadaşı Ekins’e minnet borcunu, 210 motosikletten oluşan koleksiyonunu miras bırakarak ödeyecekti. Ford da Mustang markasına olan ilgiyi zirveye taşıyan McQueen’e “minnet” borcunu adına özel bir koleksiyon çıkararak ödemişti.

1971 yılında yarış severlerin gönlünü fethettiği Le Mans isimli film, dönemini mükemmel yansıtan bir belgesel niteliğindeydi. Filmde dünyanın en ünlü otomobil yarışlarından biri olan Le Mans 1970 yarışından gerçek görüntüler kullanılmıştı. Hatta McQueen gerçekten yarışa katılmak istemiş ancak filmin sigorta şirketinin itirazı nedeniyle bu isteği gerçekleşememişti. Bugün hâlâ Le Mans’dan daha iyi yarış sahneleri olan bir film yapılmadığı iddia edilir. McQueen bu filmde taktığı TAG Heuer Monaco 1971 model saatiyle dünyada dikdörtgen saat akımı başlattı. Ancak gerçek hayattaki tercihinin Rolex olduğu öğrenildiğinde markanın tasarım ekibi bu duruma kayıtsız kalamadı ve efsane The McQueen Rolex modelini piyasaya sürdü.

Steve McQueen’in yardımcı rollerde yer aldığı birçok filmin başrol oyuncusu, kendilerinden çok daha fazla ilgi uyandıran bu adamla ilgili arıza çıkarırdı. Franklin Schaffner imzalı Papillon’da Dustin Hoffman’la birlikte kamera karşısına geçti.

Kusursuz bir uyum yakalayan ikili, otobiyografik bir romanı hakkını fazlasıyla vererek beyazperdeye taşımayı başardı. McQueen ise kariyerinin bu en önemli rollerinden biriyle, birlikte oynadığı hiçbir aktörün gölgesinde kalmayacağını bir defa daha kanıtlamış oldu.

Paul Newman, Charles Bronson gibi rakiplerinin aksine 22 yıllık kariyerinde sadece 27 film olan bu serseri, 70’lerde film başına 5 milyon dolarla en yüksek ücret ödenen aktörlerden biriydi. Neredeyse her filmi klasikler arasındaki yerini alıyordu. Karşı konulamayan çekiciliğiyle dünyaca ünlü markaların ilham kaynağıydı. Karizmasını anlatmaya düz yazı yetmez, hakkında besteler yapılırdı. Milyonlarca kadının hayallerini süslemesinin yanı sıra Faye Dunaway, Mamie Van Doren, Ann-Margret, Judy Carne, Jacqueline Bisset ve Sharon Tate gibi birbirinden güzel ve ünlü kadının da gözbebeğiydi. Hikayesinin beyazperdeye düşen kısmı hayranlık uyandırıcıydı; kıskanılacak bir hayata sahip, yakışıklı, başarılı, zengin, dünyaca ünlü bir yıldızdı. Ancak o hikayenin hiç de kenara atılamayacak bir de kamera arkası vardı...

Ailesiz adamın aile hayali

Terence, doğumundan hemen sonra onu terk eden babasını hiç tanımadı. İlk kelimesi de anne değildi. Yürümeye başlar başlamaz onu amcasının yanına bırakıp kaçan kadınla 12 yaşında tanıştı. Yıllar önce bıraktığı bebeğinin yokluğunda usta bir yankesiciye dönüştüğü gerçeğiyle yüzleşmek istemeyen bu kadın, oğlunu asi çocukların gönderildiği bir ıslahevine gönderdi. Hayatımın aşkı dediğiniz kadın, yıllarca aynı yastığa baş koyduğunuz adam, zor günlerinde elinden tuttuğunuz can dostunuz ya da doğar doğmaz sizden vazgeçen ebeveyniniz... Kim olduğunun önemi yok, nedeninin ya da kaç yaşında olduğunuzun da. Terk edilmek kişiliğinizde derin yaralar açar. O yaralar hiçbir zaman tam olarak iyileşmez, sadece kabuk bağlar. Hayat sizi her zorladığında kabuk bağlamış bu yaralarınızı kaşırsınız, kanar. Kanatırsınız, izi kalır. Steve McQueen annesiz ve babasız büyümüş olmasının izlerini ömrü boyunca taşıyanlardandır.

O izlerden biri, kimsesiz büyüyen, altı yaşındaki bir çocuğun, tanısı geç konulan, tedavisi eksik yapılan hastalığının duyma yetisinde bıraktığı hasardı. Aidiyet duygusunun eksikliğiyle boğuşan o çocuğun, gençliğinde kendini ABD Deniz Kuvvetleri’nin kollarına atması çok da şaşırtıcı değil aslında. 20’li yaşlarında tatbikat dalışı sırasında kulağındaki hasarın kalıcı hale gelmesi ve bir kulağının işitme yetisini tamamen kaybetmesiyse trajik.

Kadın hayranlarının etrafında dört döndüğü bir adamın ısrarla aile kurmaya çabalaması da o izlerden bir diğeri. Neile Adams’la 16 sene süren ilk evliliğini bitirir bitirmez yeniden evlenmesi, dünya yıldızı Ali MacGraw’la beş yıllık evliliği bitince, kanser olduğunu bilmesine rağmen yarı yaşındaki manken Barbara Minty’yle sadece 10 ay sürecek üçüncü evliliğini yapması, çocukluğundan gelen yalnız kalma korkusunun, birine bağlanma telaşı olarak dışavurumu. Hayatının aşkı, güzeller güzeli oyuncu Ali MacGraw, McQueen’le tanışınca Paramount film şirketinin sahibi Robert Evans’la evliğini ve dolayısıyla da oyunculuk kariyerini bitirmeyi göze alan cesur kadın. Yine de hayatını birleştirdiği bu üç kadından ilki, iki çocuğunun annesi, diğer evlilikleri sırasında bile hep yanında, hep bir şekilde hayatında. Kim bilir, belki de çocukluğunda annesine duyduğu özlemin bir sembolü olarak...

Adının anıldığı ama aralarında olan biteni hiçbir zaman itiraf etmediği Sharon Tate’in hayatında bıraktığı izse bambaşka. 8 Ağustos 1969 günü ünlü yapımcı ve yönetmen Roman Polanski’yle evli ve hamile olan Tate’in yemek davetine katımaktan son anda vazgeçen McQueen, bir ölüm kalım kararı verdiğinin farkında değildi. O gece şizofren seri katil Charles Manson’ın müritleri partiyi basarak Sharon Tate ve dört kişiyi vahşice katletti. Richard Burton, Tom Jones, Frank Sinatra gibi yıldızlardan oluşan bir “ölüm listesi” olduğu bilinen Manson, basına bu katliamdaki esas hedefinin Steve McQueen olduğunu açıkladı. Cenazeye katılmayan, bir süre evinden çıkmayan Steve McQueen, o günden sonra sürekli silah taşımaya başladı. Aynı dönemde tüm oyuncu arkadaşlarının aksine Robert F. Kennedy’nin başkanlık seçimi kampanyasında boy göstermeyi reddetmesi de dönemin en cesur davranışlarından biriydi. Richard Nixon tarafından hain ilan edildi. FBI tarafından takibe alındı ve evinin önüne astığı dev Amerikan bayrağı haricinde konuyla ilgili hiçbir açıklama yapma ihtiyacı hissetmedi.

Şöhreti değil, kendini umursamamak

Aslında onun karakterinde, böylesine keskin köşeleri olan bir adamın ordudan ayrılıp oyunculuğa başlamaya karar vermiş olması riskliydi. Kadınların sevgilisi olmak gibi bir derdi de yoktu, hayranlarıyla sıcak ilişkiler kurmaya, davetlerde boy göstermeye, reklam kampanyalarında kılıktan kılığa girmeye niyeti de. Üzerindeki tüm ilgiye rağmen yalnızdı; sette fazla konuşmaz, çekim aralarında tek başına bir odaya kapanırdı.

İyi bir oyuncu olmadığını, sadece kendini oynayabileceğini iddia ederdi. Kapasitesi sınırlı olduğu için rol alacağı filmleri özenle seçmek zorunda olduğunu söylerdi. Ocean’s Eleven, Dirty Harry, The French Connection gibi önemli filmlerdeki rolleri bu nedenle reddetmişti. Farklı roller deneyerek oyunculuğunu geliştirmeye hiçbir zaman heves etmedi. Oynadığı karakterlerin filmin sonunda ölmesini seven nadir oyunculardan biriydi. İnsanların kendisinde tam olarak ne bulduğunu anlamakta zorlandığını da itiraf etmekten çekinmezdi. Özel bir çaba sarf etmese de, kamera önünde gülüşünü, bakışını, vücudunu kullanmayıiyi biliyordu. Şöhretinin getirilerinin tadını çıkarıyor ama fazla da umursamıyordu.

Bu umursamaz tavırlarının altında yatan zayıflıkları vardı. Fiziğine fazlasıyla dikkat eden, her gün mutlaka iki saat düzenli antrenman yapan bir adamın alkolizmin kenarında gezinmesi, marihuana ve kokain bağımlılığı kendinden kaçış biletiydi. Belki hız tutkusunun, motosiklet ve araba yarışlarına olan merakının temeli de o kaçışlardı. Set öncesinde kafasını “toparlamak” için LSD kullanıyordu. İçinde motor sesi olan tehlikeli her sahneyi dublör kullanmadan çekmek için direten bu gözü pek adam, Le Mans’ın çekimleri sırasında setteki birkaç kişiye pistte bir tur attırmak istedi, ağır bir kaza geçirdiler. Hastanede McQueen’in kanında yüksek dozda uyuşturucu olduğu tespit edildi. Belki de aslında umursamadığı şöhreti değil, kendisiydi.

Çok nadir görülen bir kanser türü olan akciğer zarı kanseri olduğunu öğrendiğinde başlarda aynı umursamaz tavırları sergiledi. Hayatına hiçbir şey yokmuş gibi devam etmek istedi. Yarış arabalarını kullanırken giydiği giysiler, yanmaya dayanıklı bir kimyasal olan asbest isimli bir maddeden yapılıyordu. Akciğer zarı kanseri, bu maddeye yoğun olarak maruz kalanlarda görülüyordu. Hayattaki en büyük tutkusunun onu ölüme sürüklediğini kabullenmek istemedi. ABD ordusunda giydiği kıyafetlerin neden olduğuna inanmayı tercih etti.

Doktorları kemoterapi seçeneği olmadığını, ameliyat olması gerektiğini söylediler, reddetti. Meksika’ya, sağlık bakanlığınca onaylanmayan “doğal” yöntemlerle tedavi olmaya gitti. Sağlıklı beslenme ve vücut direncini yükseltme mantığına dayanan tedavi olumlu sonuç veriyordu ama bu korunaklı hayata daha fazla tahammül edemeyeceğini fark etti. Meksikalı doktorlarının ısrarla karşı çıkmasına rağmen ameliyat olmaya karar verdi. Ameliyat sonrası arka arkaya geçirdiği iki kalp krizine yenik düştü. 50 yaşındaydı.

Bir kavgada ne kaybedebilirim ki?

Aşırı kaprisli bir yıldız olduğu söylenirdi. Film setlerindeki tarak, şampuan, sabun, krem, tıraş makinelerini toplatır, yapımcılardan fazladan jean pantolon, kazak, palto gibi taleplerde bulunurdu. Bütün bu kaprisinin “hayatın ta kendisine” olduğu da öldükten sonra ortaya çıktı. Tüm bu malzemeleri çocukluğunu geçirdiği ıslahevindeki çocuklara gönderdiği ve onlardan gelen tüm mektupları cevapladığı öğrenildi. Servetinin hatırı sayılır bir bölümünü bıraktığı California Junior Boys Republic ıslahevinin kapısına asılan yazıyla hayat hikayesi tek bir cümleye sığdırıldı: “Steve McQueen buraya çocuk olarak girdi, adam olarak çıktı.”

Onun hayatını anlatan filmin kamera arkası ne kamera önü kadar görkemli, ne de “hızlı yaşa, genç öl” klişesine sığdırılabilecek kadar yüzeyseldi. Sarı saçları, mavi gözleri, heykel gibi vücuduyla dünya sinemasının en çok kazanan aktörlerinden biri olsa da, bugün McQueen için “Bir o, bir bu değil” diyebilirsiniz. Ama bir konuda hemfikir olduğumuzu biliyorum. Hayatın ona attığı her yumruğa “Islahevinde büyüdüm. Yamuk bir burnum, eksik dişlerim, dudağımda dikiş izleri var. Bir kulağım tamamen sağır. Bir kavgada ne kaybedebilirim ki?” bakışlarıyla karşılık veren bu adam, “cool” kelimesinin bir faninin bedeninde can bulmuş haliydi.

  1. Nevada Smith
    Tüm Bilgiler
    Nevada Smith Aksiyon, Western 
    Türkçe Altyazı
    Nevada Smith - Nevada Katilleri, ailesi haydutlarca katledilen bir delikanlının intikam için kendini yetiştirmesi ve haydutların peşine düşmesini konu ediniyor.
    • 1966
    • ABD
    • IMDb 6.9
    • 310
    • 0
    Love with the Proper Stranger
    Tüm Bilgiler
    Love with the Proper Stranger Dram, Komedi 
    Türkçe Altyazı
    Baskıcı bir İtalyan-Amerikalı aileden masum bir New York City satış memuru olan Angie Rossini, Rocky Papasano adında yakışıklı bir caz müzisyeni ile kısa süreli bir ilişki yaşar. Angie hamile kaldığında, kürtajın bedelini ödeyeceğini umarak Rocky'nin izini sürer. Rocky yardım etmeyi kabul eder, ancak hijyenik olmayan kürtaj tesisini gördükten sonra, Angie'nin prosedürü gerçekleştirmesine izin vermeyi reddeder ve onu ikna etmeye çalışır.
    • 1963
    • ABD
    • IMDb 7,3
    • 272
    • 0
    The Towering Inferno
    Tüm Bilgiler
    The Towering Inferno Aksiyon, Gerilim 
    Türkçe Altyazı
    Başrollerinde Paul Newman ve Steve Mcqueen gibi iki büyük ismin paylaştığı gelmiş geçmiş en büyük gökdelen felaketini anlatan filmde, Mimar Doug Roberts, uzun bir tatilden dönerek neredeyse tamamlanmış olan gökdeleninde kendi projesinin doğru olarak uyulmadığını görür. Yangın başladığında ise çok geçtir.
    • 1974
    • ABD
    • IMDb 7
    • 293
    • 0
    Le Mans
    Tüm Bilgiler
    Le Mans Aksiyon, Macera 
    Türkçe Altyazı
    Le Mans - Büyük Yarış, bugün hala az diyalog içeren, dönemini iyi yansıtan yapısı ve başarılı yarış sahneleriyle yarışseverler arasında popülerdir. Hatta filmin, McQueen'in yarış alanına gelişi ve hazırlanmasını içeren ilk 38 dakikasında hiç diyalog yoktur. Bu durum ve ABD'de Le Mans yarışlarına olan düşük ilgi sebebiyle film, Amerikan sinemalarında fazla başarılı olamamıştır.
    • 1971
    • ABD
    • IMDb 6.7
    • 361
    • 0
    The Blob
    Tüm Bilgiler
    The Blob Bilim-Kurgu, Korku 
    Türkçe Altyazı
    Blob uzaydan dünyaya düşen jölemsi, garip bir canlı türüdür. Ne için geldigi, kim oldugu bilinmemekle beraber tek amacı önüne gelen her canlı organizmayı kendi bünyesine katarak büyümek ve sonunda dünyayı ele geçirmektir.
    • 1958
    • ABD
    • IMDb 6.3
    • 260
    • 2
    Bullitt
    Tüm Bilgiler
    Bullitt Aksiyon, Gerilim 
    Türkçe Altyazı
    Dedektif Frank Bullittin yeni görevi oldukça basit görünmektedir. Haftasonu süresince önemli bir davanın tanığı olan bir yıldızı korumak. Ama daha gece bitmeden tanık vücudundaki tabanca mermileriyle yere yıkılmış ve ölü yatmaktadır; aklı başında ve seri polis Bullitt ise onu vuranlar ve yöneticilerini yere serene kadar dinlenmeyecektir.
    • 1968
    • ABD
    • IMDb 7.4
    • 232
    • 0
    Somebody Up There Likes Me
    Tüm Bilgiler
    Somebody Up There Likes Me Biyografi, Dram 
    Türkçe Altyazı
    Rocky Graziano'nun inşa ettiği suç kariyeri, tutuklanıp hapse atılmasıyla son bulur. Hapiste de rahat durmayan Rocky'nin başı beladan kurtulmaz. Seneler sonra özgürlüğüne kavuşunca yeni bir hayat kurmaya karar verir. Ancak acilen orduya çağrılır fakat burada da fazla duramaz ve firar eder. Rocky boks sayesinde kısa yoldan para kazanabileceğini fark eder ve yeni bir yetenek olarak keşfedilir.
    • 1956
    • ABD
    • IMDb 7.5
    • 244
    • 0
    The Sand Pebbles
    Tüm Bilgiler
    The Sand Pebbles Macera, Savaş 
    Türkçe Altyazı
    Kum Taneleri uyuyan bir dev olan Çin ve onun kanlı uyanışı esnasında orada bulunan Amerikalıların hikayesidir. Hayata tamamen küsmüş denizci Jake Holman ve Çinli karısını bir açık arttırmadan kaçıran Amerikalı donanma görevlisi Frenchynin hikayesi anlatılmaktadır.En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Altın Küre Ödülü, 1967 En İyi Film Dahil 9 Dalda Oscar Adayı.
    • 1966
    • ABD
    • IMDb 7.6
    • 246
    • 0
    Hell Is for Heroes
    Tüm Bilgiler
    Hell Is for Heroes Aksiyon, Dram 
    Türkçe Altyazı
    1944 sonbaharı, bir grup Amerikan askeri, Almanları Siegfried hattının gerisinde tutmakla görevlendirilirler. Koskoca bir silahlı güç karşısında yalnız kalan askerlerin tek bir çareleri vardır; sayılarını çok göstermek. Destek güçleri gelene kadar bu bir avuç asker direnişlerini sürdürebilecekler midir?
    • 1962
    • ABD
    • IMDb 6,9
    • 404
    • 0
    The Hunter
    Tüm Bilgiler
    The Hunter Aksiyon, Biyografi 
    Türkçe Dublaj
    Aksiyon dolu bu serüvende Steve McQueen'in performansı her açıdan büyüleyici.Steve McQueen, canlandırdığı modern zamanlar tetikçisi "Papa" Thorson ile unutulmaz rollerinden birini oyunuyor. Thorson'un maceraları kefaletle bırakılmış bir grup kaçağın izini sürmesiyle karmaşık bir hal alır. Bu arada, intikam almak isteyen bir psikopat da onun peşine düşmüştür.
    • 1980
    • ABD
    • IMDb 6.3
    • 516
    • 0
    The Cincinnati Kid
    Tüm Bilgiler
    The Cincinnati Kid Dram 
    Türkçe Dublaj
    Profesyonel bir poker oyuncusu olan ve The Cincinatti Kid lâkabıyla tanınan Eric Stoner (Steve McQueen), ülkedeki en iyi pokerci olduğunu kanıtlamak için, büyük poker ustası Lancey Howard'ı (Edward G. Robinson) yenmek üzere New Orleans\\'a gelir. Burada, eski arkadaşı Shooter'ın (Karl Malden) yardımıyla, poker dünyasının en büyük isimlerinin kapıştığı masaya oturma fırsatını yakalar.
    • 1965
    • ABD
    • IMDb 7.2
    • 497
    • 0
    The Great Escape
    Tüm Bilgiler
    The Great Escape Gerilim, Macera 
    Türkçe Dublaj
    Bir grup müttefik kaçışa imkan vermeyecek şekilde tasarlanmış özel bir kampa hapsedilir. Üç farklı tünel kazarak kurtulmayı planlayan İngiliz asker (Richard Attenborough), usta Amerikalı hırsız (James Garner) ve Polonya’lı hendek kazıcısının (Charles Brosnon) bu planı başarılı olur. Ne var ki, bu 70 tutuklunun kaçışları burayla sınırlı kalmayacaktır…Film iki bölümden oluşuyor. İlk yarıda kaçış planları ve hazırlıklarını, ikinci bölümde ise Alman hükümeti ile esir Avrupa’nın sınırlarından dışarı çıkmaya çalışan kahramanların kovalamacasını izliyoruz.
    • 1963
    • ABD
    • IMDb 8
    • 341
    • 0
    The Getaway
    Tüm Bilgiler
    The Getaway Aksiyon, Gerilim 
    Türkçe Dublaj
    Tecrübeli hırsız Carter "Doc" McCoy (Steve McQueen) ve eşi Carol (Ali MacGraw) berbat olan bir soygundan ganimetlerle kaçarlar. Kendilerini kanundan ve hınçlı bir gruptan ve suç patronunun ölümcül vuruş takımından kaçarken bulurlar. Tek amaç vardır: en son soygundan başarıyla çıkmak.
    • 1972
    • ABD
    • IMDb 7.4
    • 709
    • 0
    The Thomas Crown Affair
    Tüm Bilgiler
    The Thomas Crown Affair Gerilim, Romantik 
    Türkçe Altyazı
    Genç, yakışıklı ,başarılı ve zengin bir iş adamı olan Thomas Crown (Steve McQueen) kimliğini gizleyerek topladığı çete elemanları ile bir banka soygunu planlar. Pürüzsüz olarak sonuçlanan soygundan sonra kendisini hiç görmemiş olan elemanların paylarını ödeyip savan Crown parayı da bir İsviçre bankasına yatırır ve sigorta şirketinin ödeme yapmasını beklemeye başlar.Olayı soruşturan sigorta müfettişi Vicky Anderson (Faye Dunaway) 'a kurt dedektif Eddy Malone (Paul Burke) de yardımcı olmaktadır.
    • 1968
    • ABD
    • IMDb 7
    • 476
    • 0
    Papillon
    Tüm Bilgiler
    Papillon Biyografi, Suç 
    Türkçe Altyazı
    Henri Channiere'nin romanından uyarlanan bu film ihtilalden sonra hapis cezasına çarptırılan bir grup Fransız mahkumun yaşadıklarını anlatan etkileyici ve dram yüklü bir macera. Fransız Guyana'sındaki kaçışı olmayan bir adadaki hapishaneye gönderilen kelebek lakaplı Henri "Papillion" Charriere (Steve Mcqueen) sürekli olarak kaçmaya çalışmaktadır ve bu çabaları başarısız olur. O da bundan asla vazgeçmeyecektir. Burada tanıştığı Louis Depo (Dustin Hoffman)'yla oluşan dostluklarıyla birlikte onunda yardımını alan Henri hapishanenin vahşi kurallarına karşı daha büyük bir azimle mücadelesine devam eder.
    • 1973
    • ABD
    • IMDb 8
    • 515
    • 0
    The Magnificent Seven
    Tüm Bilgiler
    The Magnificent Seven Western 
    Türkçe Altyazı
    Küçük bir Meksika kasabası şeytani haydut Calvera ve onun kana susamış arkadaşları tarafından terörize edilmektedir. Yalnızca muhteşem yedili onları kurtaracak güce ve cesarete sahiptir. Kasabanın çiftçilerinin ne silahları, ne paraları, ne de saldırganlık eğilimleri vardır. Bu kişiler sınıra doğru yol alır. Yolda ikiside işsiz olan Chris ve Vin daha sonra ise içlerinde James Coburn, Charles Bronson ve Robert Vaughn'nın da aralarında bulunduğu beş kanun kaçağının onların yanına katılmasıyla muhteşem yediliyi oluştururlar. Bu yedili para için değil, macera için bu işe kalkışır. İlk başta galibiyet garanti gibi gözükse de Calvera vazgeçmez ve tekrar kan dökmek için geri gelir. Muhteşem Yedili kasaba halkını kurtarıp tekrar özgürlüğüne kavuşturmak için bu filmi gerçek bir macera klasiğine dönüştürecek ölümüne bir savaşa girer.
    • 1960
    • ABD
    • IMDb 7.7
    • 738
    • 0
Steve McQueen Haberleri
Sanat ve politika arasındaki ilişki her zaman tartışılan bir konu olmuştur. Sinemanın da görsel ve işitsel imkanları sayesinde politikayla olan ilişkisi göz ardı edilemez. Proletaryanın tarih sahnesine çıkışıyla birlikte grevler, lokavtlar ve sendikalar da perdeye yansımaya başlamıştır. Bu tezde “Politik Sinema Örneği Olarak Ken Loach sineması ve iki filmi olan “Riff- Raff” (Ayaktakımı) ve “I, Daniel Blake” (Ben, Daniel Blake)” filmlerinde İşçi Sınıfının sunumları incelenmiştir.
  •   346
  •   2