Berlin, 1941. Beş arkadaş Avrupa’nın çehresini ve kendi hayatlarını değiştirecek bir macerada kahraman olmak istemektedir. Wilhelm savaştan çok edebiyata ilgi duyan hassas bir hayalperest olan küçük kardeşi Friedhelm ile doğu sınırına gider. Doğu sınırındaki Wehrmacht’ta çalışmayı dört gözle bekleyen hemşire Charlotte ise Wilhelm’e aşıktır. Greta hayalleri olan yetenekli bir şarkıcıyken, Yahudi erkek arkadaşı Viktor ailesini Almanya’dan ayrılmaya ikna edememiştir. Friedhelm zaman içinde ruhsuz bir ölüm makinesine dönüşür. Wilhelm birlğinden ayrılır. Charlotte’ın Nazi ideolojisi Alman ordusuna yardım eden Yahudi bir hemşireye ihanet edince yıkılır. Greta kendisini bir SS subayına satarak Viktor’un kaçmasını sağlar. Milyonlarca kişi onlar gibi kahraman olmak istemiştir ama hiçbiri savaşın onlara neler yapabileceğini düşünmemiştir.

Days of Hope - Umut Günleri, 1975 yılında üretilen bir BBC televizyon dizisi dizisidir. Dört bölümlük bu mini dizi, 1916'da Birinci Dünya Savaşı'nın kargaşasından 1926'da Genel Grev'e kadar işçi sınıfı bir ailenin hayatını ele alıyor. Usta yönetmen Ken Loach'tan bir klasik.

The Winds of War, donanma kaptanı Pug Henry ve ailesinin başından geçenlerle koşut olarak İkinci Dünya Savaşı öncesi Avrupa ve Amerika'daki gelişmeler ve Pearl Harbour ile doruğa çıkacak olayların anlatıldığı dizidir.

Dostoyevski'nin Budala isimli kitabından esinlenilen The Idiot - Budala, sara hastası bir genç adamın merkezine yerleştirdiği bir dünyada dürüst ve açık bir insan olarak yaşamanın zorluklarına değinmekte ve toplumun ne kadar da iki yüzlü bir sistem üzerine dayanarak ayakta durduğunu gözler önüne sermektedir. Böyle bir dünyada dürüst olmak "budala" olmaktır.

Yazar Elizabeth Strout’un Pulitzer ödüllü romanı “Olive Kitteridge” den uyarlanan mini dizide bir New England kasabasının hikayesini sert görünümünün altında sıcak bir kalbe sahip olan Olive Kitteridge’in gözünden izleyeceğiz. 25 yılı kapsayan hikaye Olive’in eşi Henry, oğlu Christopher ve çevresindekilerle kurduğu ilişkilere odaklanıyor.

Sorunlu bir zihne sahip yetenekli bir polis olan saygın polis memuru John River, yakın zamanda bir meslektaşının kaybıyla uzlaşmak için mücadele eder ve trajik sonuçlarla Londra genelinde bir şüpheliyi kovalar. Şimdi yetkililerle çelişen River, sözünü tutmadığı için onu suçlayan öldürülen gencin annesine son vermeye çalışırken güvencesiz bir duruma düşer.

Bir çift uzun zamandır arkadaş ve eski Texas Rangers, mahmuzlarını kapatmadan önce son bir maceraya can atıyor. Sınırın güneyindeki hırsızlardan binden fazla baş sığır çaldıktan sonra, sürüyü 3.000 mil kuzeyde Montana'nın otlaklarına götürmek için beklenmedik bir el ekibi toplarlar.

Danny, sabahları erken saatte kalkarak gazete dağıtımı yapan bir çocuktur. Ailesi onu akşam saat 21:00 sularında yatağına yatırdıktan sonra, onu kimse görmemiştir. Yokluğundan habersiz olan annesi Beth, özel bir etkinlik için okula geldiğinde oğlunun okula hiç gelmediğini öğrenir. Çok geçmeden, 11 yaşındaki oğlunun trajik cinayet haberiyle sarsılır.Kasabanın Harbour Cliff plajında bulunan ceset, plaja hakim bir tepeden aşağıya itilerek öldürüldüğü düşünülse de yapılan otopsi sonuçları olayın bu kadar basit olmadığını ortaya çıkarır. Yaklaşık 35 kilometrekarelik yüzölçümüyle küçük bir kasaba olan Broadchurch’de katili bulmak hiç kolay olmayacaktır.

Bu gangster dizisinde, Kolombiyanın şiddet dolu ve güçlü uyuşturucu kartellerinin gerçek hikayesini izleyeceksiniz.

Ejderha Dövmeli Kız serisiyle altın çağını yaşayan İsveç merkezli suç ve gerilim filmleri, Kenneth Branagh’nın başrolünde oynadığı Wallander ile TV’ye taşınıyor. Üç bölümlük Wallander, 2009 yılında BAFTA TV Award’dan En İyi Drama Dizisi dahil beş ödülle döndü. İsveçli yazar Henning Mankell’in dedektif Kurt Wallander’ın maceralarını anlattığı roman serisinden uyarlanan Wallander, kendine özgü ana karakteriyle suç dizisi tutkunlarını ekran başına toplayacak. Ünlü İngiliz aktör Kenneth Branagh tarafından canlandırılan Wallander, üstlendiği cinayet davalarını kişiselleştiren ve bu uğurda hem hayat düzenini hem de ailesini ikinci plana atan, işinde usta bir dedektif. Hayatı ve yaptığı işi sorgulamaktan hiç vazgeçmiyor ve işi kurbanlarla empati kurmaya kadar vardırıyor. Aynı zamanda gerçeği öğrenmek için sahip olduğu her şeyi tehlikeye atacak kadar gözü kara. İsveç’te 26 bölümlük bir TV dizisine konu olan Kurt Wallander, romanlar vesilesiyle dünya çapında da tanınan bir karakter. Almanya’da Wallander roman serisinin satışları, Harry Potter’ı geçmiş durumda. Öyle ki, Henning Mankell İkinci Dünya Savaşı’ndan bugüne kadar geçen süre içinde, ülkenin en çok okunan yazarı. Dizinin İsveç versiyonunu izlemeyen Branagh, Wallander’ı kendine has bir şekilde yorumlamaya karar vermiş. Aktörün performansı, 2010 yılında BAFTA TV Award’da kendisine En İyi Erkek Oyuncu ödülü kazandırdı. Emmy ve Altın Küre adaylığı da cabası.

Kieslowski‘nin, Polonya televizyonu için, Tanrı’nın Musa’ya gönderdiğine inanılan “on emir“inden yola çıkarak çektiği on kısa filmden oluşan televizyon dizisi. 1988 yılında çekimine başlanan ve her birinde ayrı öykülerin anlatıldığı bu on kısa film, bilinen “dizi” film formatında değildir. her bölümün öyküsü ve oyuncuları farklıdır. Dekalogların tamamında oldukça basit, yalın bir dil hakimdir ama her bölüm din, erdemlilik, ahlak konularından derinlikli açılımlar sunar. Her bölümde bir simge, bazen bir küçük kare, bir eşya bölümün kodlarını oluşturur. Bilinenin aksine, Dekaloglar, "on emri" onamak için değil, sorgulamak içindir.

"The Boat", Almanlar tarafından II. Dünya Savaşı'nda konuşlandırılan yüzlerce denizaltıdan birinin mürettebatının hikayesidir. Sayısız saat klostrofobik hapsetme ve düşman gemilerinin bitmeyen saldırılarına maruz kalan mürettebat hayatta kalmak için mücadele ediyor.

Grantham Kontu Robert Crawleyin malikanesinde ailesiyle ve çalışanlarıyla yaşadığı, mutlu ve huzurlu olduğunu düşündüğü bir hayatı vardır. Ama bu hayatlar, 15 Nisan 1912 itibariyle bir daha eskisi gibi olamayacak şekilde değişir. Ünlü transatlantikTitanic buzdağına çarparak batar ve gemiyle birlikte Crawley ailesi iki ferdini kaybeder. Daha doğrusu iki varisi... ve olaylar başlar. 1912den itibaren başlayan hikaye sezonlar içerisinde 1920lere kadar uzanıyor.

Rainer Werner Fassbinder’in tartışmalı, on beş saatlik Berlin Alexanderplatz’ı, Alfred Döblin’in büyük modernist romanından uyarlanmış olup, otuz dört yaşına gelene kadar otuzdan fazla film yapmış üretken bir yönetmenin zirve eseri olarak kabul edilir. Fassbinder’in sürükleyici destanı, iri yarı ve çocuksu eski mahkum Franz Biberkopf’u (Günter Lamprecht) Weimar dönemi Almanya’sının yıpratıcı kentsel manzarasında “dürüst bir insan olmaya” çalışırken takip eder. Fassbinder, eşit ölçüde sinizm ve insanlıkla, olağanüstü zor bir dönemde hayatta kalmaya çalışan sıradan bir adamın devasa bir portresini detaylandırır.

Berlin, Almanya, 1935. Yahudi ressam Karl Weiss ile Hıristiyan kadın Inga Helms'in evlendiği gün, hem kendilerinin hem de tüm Weiss ailesinin Nazi rejiminin girdabına kapıldığı gündür. İkinci Dünya Savaşı'nın fırtınaları ve canice Nihai Çözüm'ün dehşeti, Holokost ve Shoah; Hırslı bir avukat olan Erik Dorf, uğursuz Reinhard Heydrich'in ellerinde cehenneme düşmeyi üstleniyor.

1985 yılında New York City deyiz. Louis sevgilisi Priorla yaşayan nevrotik, eşcinsel bir yahudidir. Prior, o zamanlar hakkında çok az şey bilinen AIDS hastalığıyla mücadelenin erken evrelerindedir. Louis ise partnerinin hastalığı nedeniyle yoğun stres altındadır fakat stresiyle baş edemez ve Priorı terk eder. Bu sırada gizli eşcinsel, Mormon ve cumhuriyetçi yazman Joe akıl hocası, Roydan çok iyi bir iş teklifi alır. Joe işi hemen kabul etmez çünkü Brooklyne tutkun olan ve Washingtona gitmek istemeyen Valium bağımlısı eşi Harperdan endişe duymaktadır. Prior da bu zaman sürecinde kendinin bir elçi olduğunu ilan eden melekler ve hayaletler tarafından rahatsız edilmektedir. Joe ise inancı ile cinsel yönelimini bir arada yaşamak için çabalamaktadır.