Mike Leigh ile ilgili en azından gençlik dönemlerine dair pek de bir bilgimiz yok. İlk olarak Kraliyet Dramatik Sanatlar Akademisi’nde eğitim aldığını biliyoruz sadece. Ardından da Camberwell Sanat okulu ve Londra Central Saint Martins Sanat ve Tasarım Okulu’nda eğitim gördü. Ardından 1960’ların sonuna dek küçük tiyatrolarda yönetmenlik ve oyun yazarlığı yaptı. Hiç kuşkusuz aldığı eğitim ve bu dönemki çalışmaları sonraki dönemlerde çekeceği filmler üzerinde derin bir etki yaratacaktı.
Yönetmenin sinemaya ilk girişi aslında oldukça sert bir şekilde olmuştur. Herhangi bir hazırlık çalışması; kısa film, belgesel, yönetmen yardımcılığı yapmadan direkt olarak ilk uzun metrajlı filmini çekmiştir 1971’de. Dönemi itibariyle Fransız Yeni Dalgası’nın İngiltere’deki yansıması olan Kitchen Sink Drama akımının belirgin özelliklerini taşıyan Bleak Moments, özellikle içinde barındırdığı işçi sınıfına yönelik gerçekçi bakışla takdir toplamış, Locarno Uluslararası Film Festivali’nde En İyi Film seçilmiştir. Fakat bu iddialı girişe rağmen Leigh’in ekonomik sıkıntılar çekmeye başlaması çok sürmez. Çünkü filmi her ne kadar beğenilse de yüzünü artık iyice gücünü kaybeden Kitchen Sink Drama’dan daha sektörel işlere dönmüş yapımcılar sebebiyle sonraki filmi için kaynak bulamaz ve zorunlu olarak BBC televizyonunda yönetmen olarak işe başlar.
1973’te BBC için Scene isimli bir TV Belgeseli’nin bir bölümünü çeken yönetmen bu tarihten sonra yaklaşık 11 yıl boyunca yalnızca televizyon işlerinde çalışabilecektir. Bu dönemde Second City Firsts dizisinin iki bölümünü, Playhouse’un bir bölümünü, Play for Today dizisinin altı bölümünü ve beş bölümden oluşan beşer dakikalık bir mini dizi olan Five-Minute Films’in de tüm bölümlerini çeker Leigh. Ardından da 1984’de BBC’ye iki tane TV filmi çekmek için kaynak bulur, Meantime ve Four Days in July. Bu uzun süren çalışma hayatından sonra yönetmen nihayet yeniden kendi filmlerini çekebilmek için yapımcılar bulmaya başlar ve 1988’de yani ilk filmini çektikten tam 17 yıl sonra High Hopes’u çeker.
Sinemaya yeniden dönüş yapabilmesine rağmen hala ekonomik olarak düze çıkamamış olan Leigh dört sene daha BBC için çalışmaya devam eder. Bu dönemde TV için The Short & Curlies ve A Sense of History filmlerini çeker. Ayrıca bu iki filmin arasında yeniden sinemaya uzanıp Life Is Sweet’i tamamlar. Bu dönemden sonra artık belirli bir tanınırlığa ve ekonomik refaha ulaşır yönetmen ve sonunda BBC’den ayrılır. Bu bilinirliğinin artması ve ekonomik refaha ulaşmasında en büyük etmen de 1993’te çektiği Naked filmi olur. Bu film sayesinden Mike Leigh Cannes’da En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazanır. Bu filminden itibaren yönetmen yalnızca sinema işleriyle uğraşmaya başlar.
Naked’tan üç yıl sonra çektiği Secrets & Lies filmiyle Cannes’da Altın Palmiye’yi kazanan yönetmen nihayet kariyerinin zirvesine çıkmıştır. Ardından da peşi sıra filmlerini çekmeye başlar. 2010’da çektiği Another Year filminden sonra yönetmen 2012’de A Running Jump isimli 35 dakikalık bir orta metraj film çeker. Haliyle bu beklenmedik farklı formattan sonra yönetmenin artık daha farklı işlere yöneleceği söylentileri yayılmaya başlanmasına karşın Leigh bu sene karşımıza Mr. Turner filmiyle çıkarak çizgisinden dışarı çıkmadığını herkese göstermiştir.
“Benim kafamda yeni bir film ilke olarak karakterlerle başlar. doğal olarak, ardında bazı düşünceler, belirli görüşler yatar ve oyuncularımı buna göre seçerim, onlarla buna göre çalışırım, filmin karakterlerini ve kişilerini yapılandırırım, ilişkiler oluştururum ve filmin bütün mikrokosmosunu kurarım. film bu bütünden doğar.“
Daha yazımızın başında Mike Leigh’i en nevi şahsına münhasır yönetmen olarak tanımlamamızın sebebini yönetmenin filmografisine bakıldığında hemen anlamak mümkün. Çünkü yine de tam olarak söylenemese bile yönetmenin filmografisini iç içe geçmiş şekilde üç farklı tarza ayırabiliriz. Yani bu tarzlara belli dönemlerde değil, sürekli olarak varyasyon yapacak şekilde yöneliyor yönetmen.
“Ne isek o olduğumuzu gerçeğe en yakın şekilde göstermeye çalışan filmlerimin ardında hep aynı kaygı vardır. Filmlerim her zaman kimlik ve kişinin varlığına saygı üzerinedir. her seferinde, gerçeği ve gerçekliği yakalamaya çalışırım. Neredeyse üç boyutlu görünen kişilerimin teninin algılanmasını isterim. Gerekçem çok basit: İyi tanırlarsa, daha iyi anlaşılırlar.“
Belirli bir tiyatro geleneğinden geldiği için Leigh’in sinemasında kendini en belirgin olarak gösteren tarz gerçekçi bir dramadır. Genellikle orta ve işçi sınıfın hayatlarına değinen yönetmenin çoğu kere inanılmaz derecede minimalist bir şekilde ele aldığı dram, bu filmlerine oldukça ağır ve duygu yüklü bir atmosferi de beraberinde taşır. Ama tüm bu ağır dram filmlerine karşın yönetmenin bolca siyasi ve sosyolojik göndermeler taşıyan komedi filmleri de filmografisinden önemli bir yer tutar. Üstelik bu, tarz olarak birbirinden oldukça zıt filmleri peşi sıra çekmektedir yönetmen. Ayrıca bir açıdan bu iki tarzı da içinde barındıran bir dönem filmleri yaklaşımı vardır Leigh’in. Topsy-Turvy ve Vera Drake’ten sonra bu yıl da karşımıza yine bir dönem filmiyle çıkmaktadır zaten.
“Benim filmlerim olsa olsa anarşisttir ve partizan olmayan anlamda politik sayılabilir; hatta diyebilirim ki, filmlerimde, didaktik nitelikte tek bir politik ifade bulmak mümkün değildir; filmlerim bir elips çizer, dolaylı ve karmaşıktır, içlerinde çeşitli siyasi fikirler mevcuttur ve bu fikirlerin siyasi bir tarafı varsa, o zaman genel, içsel bir anlamdır bu.”
Bu oldukça farklı ve zaman zaman zıt yaklaşımları sürekli olarak işlemeyi sürdürebilen Mike Leigh’le ilgili bazı ilginç film çekim teknikleri de mevcuttur. Söz gelimi yönetmen filmlerine bir senaryo yazıp da başlamaz. Yalnızca ufak bir fikirden yola çıkarak aklında olan birkaç oyuncu dostuyla doğaçlama sahneler tasarlar ardından yine oyuncularla birlikte karakterleri oluşturur ve nihayetinden hikayenin nasıl bir şey olacağına karar verir. Doğal olarak tüm bu süreçler boyunca birçok konudaki yaratıcılığı oyunculara bırakır. Üstelik bu öyle pek kısa süren bir çalışma da olmaz. Sıkılıkla altı aya yakın süre boyunca oyuncuların birbirleriyle doğaçlama sahneler çalıştığı dönemlerdir bunlar. Sonunda hikaye Leigh’in kafasında oluşmaya başlanınca film çekilmeye başlanır. Yani çoğu zaman filmin nasıl biteceğine dair kimsenin en ufak bir fikri dahi yoktur. Hatta çekim esnasında bile doğaçlamalar sürekli devam eder. Bu sebeple aynı sahnenin farklı tekrarları arasında bile çok büyük farklar ortaya çıkabilir.Elbette böylesine meşakkatli ve oldukça riskli yöntem için yönetmenin, sıklıkla başvurduğu ve neredeyse onun sinemasına has bir hale bürünen bazı demirbaş oyuncuları vardır. Bir filminde gözükmeseler bile sonraki filmlerinde mutlaka ortaya çıkarlar. Üstelik dönem filmlerinde de bu demirbaş oyuncu listesi pek değişmez. Haliyle uzun yıllar boyunca aynı kişilerle aynı yöntem üzerinden çalışan yönetmenin ve oyuncuların bu konuda ustalaştıklarını söylemek yanlış olmaz.
Naked’dan bir bölüm:
“Sıkıldım mı? Hayır hiç de sıkılmadım. Ben hiç sıkılmam. Herkesin derdi bu, herkes sıkılıyor. Doğa size açıklandı ve sıkıldınız, yaşayan beden açıklandı ve sıkıldınız, evren size açıklandı ve siz bundan da sıkıldınız. Şimdi yalnızca ucuz heyecanlar istiyorsunuz; bunlardan bol bol istiyorsunuz. Ve yeni oldukları sürece ne kadar adi, saçma oldukları fark etmiyor. Hakkımda ne söylersen söyle ama ben hiç de sıkılmıyorum.”