Carl Theodor Dreyer
Dreyer, münzevi kişiliğiyle Danimarka sinemasının en büyük ismidir. Ama aynı zamanda, sinemayı sanata dönüştüren ve sinemadan sanatsal deha için yeni bir anlatım aracı yaratan birkaç uluslararası yönetmenden biridir. Dreyer’in filmlerinden yedisi Danimarka’da, üçü Almanya’da, ikisi Fransa’da, ikisi İsveç’de ve biri de Norveç’te yapıldı. Bütün büyük sanatçılar gibi, Dreyer de sürekli olarak aynı temaları işlemesiyle tanınır. Özellikle üzerinde durduğu konulardan biri acı çekmedir ve yönetmenin dünyası şehitlerle doludur. Ancak, acı çekme ve şehitlik, temel öğe olarak değil, başka şeylerin sonucu olarak ortaya çıkan temalardır. Acı çekme ve şehitlik, kötülüğün kaçınılmaz sonucudur ve Dreyer’in filmleri, bu kötülük ve kötülüğün insanlar üzerindeki etkileri üzerinedir. Dreyer’in sanatsal üretiminde bir gelişim çizgisi olduğunu göstermeye çalışanlar var ama bu alışılageldik bir gelişim değildir. Dreyer’in dünyası oldukça erken kurulmuş gibidir ve filmleri, yalnızca dünyayı görüş biçimleriyle değişir. Düşünceleri ve üslubu arasında bütün bir uyum vardır ve şu sözler onu yansıtır: “Ruh, sanatçının malzemeyi görüş biçiminin anlatımı olan üslupta açığa çıkar”. İmge, Dreyer için çok önemlidir, bu yüzden sessiz filmin ilk ve en önemli ustası olarak tanımlanması yerindedir. Öte yandan, son filmlerinde imge ile sesin uyumunu sağlamak için çaba sarf etmiş, sürekli yeni yöntemler denemiştir. Dreyer’in resmetme üslubu derin ve özenli yakın-planlara dayanır. Filmleri insan yüzleriyle doludur. Bu yolla karakterlerine kendilerini gösterme fırsatı verir, çünkü Dreyer için ruhsal çatışmaların yansıtılması çok önemlidir. Dreyer’in filmlerinde vurgular, durağan ve yavaş ritimlerden oluşur. İçi boş bir ciddiyete yaklaşma tehlikesi içerse de bu tembel sıçrayışlar, muazzam bir eylemde bulunma arzusundan kaynaklanırlar.