Teri Polo

  1. The House of the Spirits
    Tüm Bilgiler
    The House of the Spirits Dram, Romantik 
    Türkçe Altyazı
    Zengin bir adamın kızı olan Rosa'ya kalbini kaptıran genç Esteban, sevdiği kadınla evlenebilmek için zengin olmaya ant içer ve bu amaç uğruna altın madenlerinde çalışmaya başlar. Ancak Rosa'nın başına gelecek olan kötü bir olay, herkesin hayatını kökünden değiştirecektir...Aynı adlı romandan beyaz perdeye uyarlanan The House of the Spirits - Ruhların Evi, toplam 12 ödül sahibi bir film.
    • 1993
    • ABD,Almanya,Danimarka,Fransa,Portekiz
    • IMDb 6.9
    • 462
    • 0
Teri Polo Haberleri Tümünü Gör
Werner Herzog, çeşitli coğrafyalarda çektiği filmlerin çekim aşamasında ya da sonrasında kolonyal hafızanın peşini bırakmadığını belirtir. Yönetmenin bu serzenişi çalışmanın temel çıkış noktasını oluşturmaktadır. Herzog amacının evrensel gerçeklerin imgelerini çoğaltmak olduğunu söylese de yarattığı imgeler, bölgesel tarihi tümüyle dışlar mı? Filmlerde, sömürü tarihiyle toplumsal hafıza arasında nasıl bir ilişki vardır? Bu sorularla oluşturulan temel argüman, Herzog filmlerinin bölgelerin sosyo-politik tarihini dışlamadığı, filmlerin imgeler üzerinden post kolonyal bir eleştiriyi mümkün kıldığıdır. Çalışmada, Alman kolonyal tarihindeki kolonyal fantezilerin toplumsal koşullarla olan ilişkisini açığa çıkarmak için “soylu vahşi” (noble savage) ve“German Indianthusiasm” kavramları kuramsal çerçeveye dâhil edilmiştir.
  •   369
  •   0
"Lanet Sineması"nı nasıl tanımlayabiliriz? Bu "tür"e giriş yapmanın bir yolu, onu John Orr'ın "Sanat ve Politika Olarak Sinema" kitabında "hayret sineması" olarak adlandırdığı şeyin daha karamsar bir versiyonu olarak görmektir. Orr'a göre bu kavram, genel olarak Orta ve Doğu Avrupa sinemasını ve özellikle de Tarkovsky, Paradjanov, Jancsó ve Angelopoulos'un eserlerini kapsar. Peki onların halefleri kimlerdir? Akla gelen isimler ve filmler şunlardır: Artur Aristakisyan'ın "Eller" (1993); Alexander Sokurov'un "Fısıldayan Sayfalar" (1996); Victor Kosakovsky'nin "19 Temmuz 1961 Çarşamba" (1997); Vitaly Kanevsky'nin "Kıpırdama, Öl ve Yeniden Diril!" (1989). Ve 60'lardan bir usta olan Kira Muratova'nın, 1989 yapımı "Astenik Sendrom"'u bir tür aşağılanmış yücelik olarak kalır. Ancak belki de daha önemli isimler, doğal dünyanın umut verici yönünü, ki bu yön sıklıkla toplumsal karamsarlığı da kapsar, reddeden Béla Tarr, Sharunas Bartas ve Fred Kelemen'dir. Orr, hayret sinemasını "nadir bir deneyimin estetiği" olarak görürken, lanet sinemasında doğayı çok daha ziyade baskıcı bir şekilde sıradan olarak görme eğilimindeyizdir; toplumsal baskıya karşı olmaktan ziyade, onunla olumsuz bir birlik içinde.
  •   276
  •   0
Bir süreliğine, Soğuk Savaş kutuplaşmalarının devlet destekli sanat tüketiminin son altın çağı olduğu düşünülmüştü. Ancak günümüzde Avrupa çapında yeniden yükselişe geçen milliyetçilik, propaganda söylemlerine beklenmedik bir geri dönüş yaşatıyor. Nitekim, şovenist hükümetler ve ürkütücü milliyetçi hareketler, sinemayı kendi davalarının önemli bir sözcüsü – ve eleştiri söz konusu olduğunda, ulusal onurlarına yönelik bir tehdit – olarak yeniden keşfetti. Sinema her zaman bir kültürel diplomasi meselesi de olsa, son dönemde uluslararası festivaller, eleştirmenler ve sinemaseverlerce neredeyse tamamen övülen iki filme yönelik millî öfke patlamaları yaşandı: Polonya yapımı Ida (2013) ve Rus yapımı Leviathan (2014). Bu filmler, kendi yapımcılarının ülkelerini "yeterince temsil etmemekle" suçlanarak, özellikle Batı'dan aldıkları övgüler nedeniyle vatan haini ilan edildi. Yurtdışındaki başarı, kültürel ihanet; eleştiri ise vatan hainliği sayılıyor.
  •   492
  •   0
Film Noir, tanımlanması son derece zor bir türdür; çünkü kimse onun tam anlamıyla kapsayıcı bir tanımını veremez. Herkes örnekler ve tekrarlayan özellikler listeleyebilir - femme fatale, sert diyaloglar ve sinematografik ışık-gölge oyunu, ancak 10 kişiye bunu tanımlamalarını sorduğunuzda 10 farklı yanıt alırsınız.
  •   289
  •   0