Orson Welles Hayatı ve Çocukluğu
Annesi ve babası 1919’da ayrılmıştır. Piyanist olan annesi oğluna bakabilmek için Chicago Sanat Enstitüsü’nde Dudley Crafts Watson’ın konferanslarında piyano çalarak geçimini sağlamıştır. Annesi gibi piyano çalan Welles’in aynı zamanda resim ve sihirbazlık gibi birçok dalda yeteneği vardı. 1924’te doğum gününün hemen ardından annesi karaciğer iltihabından hayatını kaybetti.
Annesinin ölümünden sonra müziğe küsen Welles, yazı New York’ta geçirdikten sonra Chicago’da bir aile dostu olan Dr. Maurice Bernstein ile yaşamaya başladı. Welles’in babası ise bisiklet fenerlerini icat eden bir mucitti. Buluşlarıyla zengin olan babası, daha sonrasında alkolik olup çalışmayı ve icatlarını bir kenara bıraktı. Baba-oğul ikilisi hiçbir zaman temelli olarak bir yere yerleşemedi. Welles’in çocukluğunun büyük bir bölümü yollarda ve otellerde geçti.
Eğitim Hayatı
1926’da Todd Seminary for Boys adlı Hıristiyan okuluna gitmeye başladı ve burada öğretmeni Roger Hill’in de desteği sayesinde tiyatroyla tanıştı. Bu özgür ortamda tiyatro konusunda tecrübe edinme, performans sergileme ve ilgisini çeken konulara odaklanma fırsatı yakaladı. Aynı zamanda okulun radyo istasyonu olan Todd Station’da kendi yazdığı bir Sherlock Holmes uyarlamasını sergileyerek ilk radyo programı tecrübesini edinmiş oldu.
1930’da Welles 15 yaşındayken, babası kalp ve böbrek yetmezliğinden 58 yaşında Chicago’da bir otel odasında yalnız başınayken hayatını kaybetti. Ölümünden hemen önce Welles babasına, içkiyi bırakmasına teşvik edeceğine inandığından, ‘eğer alkol almayı bırakmazsa onunla bir daha görüşmeyeceğini’ söyledi. Welles, babasına söylediği bu sözlerin onun ölümüne sebep olduğunu düşündü ve hayatının sonuna kadar bu suçluluk duygusundan kurtulamadı. Mayıs 1931’de Todd’dan mezun olmasıyla Harvard Üniversitesi’nden burs kazanan Welles, eğitimini sürdürmek yerine her zaman yaptığı gibi seyahat etmeyi tercih etti.
Babasından Sonrası
Babasının ölümünden kendisine kalan mirasın bir kısmıyla Avrupa seyahatine çıktı. İrlanda’dayken Dublin’deki Gate Theatre adlı tiyatro topluluğuna gidip kendisinin bir Broadway yıldızı olduğunu iddia etmiştir. Bir seçme aşamasından sonra rolü kapmıştır.
Tiyatro topluluğunun başkanı olan Hilton Edwards daha sonraları Welles’in Broadway yıldızı olmadığını bildiğini ve rolü almasının nedeninin seçmelerde çok iyi bir performans sergilemesi olduğunu dile getirmiştir.
Böylece Welles, 1931’de Gate Theatre’da Ashley Dukes’ın Jew Suss uyarlamasıyla sahneye ilk adımını atmış oldu. Sonraki Gate oyunlarında da küçük yardımcı rollerde oynamaya devam etti. 1932’de Abbey Theatre topluluğuna geçerek W. Somerset Maugham’in The Circle adlı oyununda yer aldı. Bu oyundan sonra İrlanda’yı terk eden Welles, ek iş bulmak için Londra’ya gitti. Ancak burada çalışma izni alamadığı için ABD’ye geri dönmek zorunda kaldı. Todd School’da daha sonra The Mercury Shakespeare olarak bilinecek olan Everybody’s Shakespeare adlı bir projeye dahil oldu. Kuzey Afrika seyahati sırasında Everybody’s Shakespeare için binlerce örnek çizim yaptı.
1933’de Chicago’da katıldığı bir partide birkaç insan aracılığıyla bir tiyatro topluluğu kurmakta olan Katherine Cornell ile tanıştı. Cornell’in kocası Welles’e hemen Romeo and Juliet (Romeo ve Juliet), The Barretts of Wimpole Street ve Candida olmak üzere üç oyunda rol verdi. Bu üç oyunla Kasım 1933’te başlayarak 36 haftalık bir tura çıktılar.
Tiyatro ve Radyo
Yönetmen Knowles Entrikin ile tanışan Welles, 1934’te The American School of the Air’de ilk radyo yayınını yaptı. Aynı yıl Woodstock’ta The Hearts Of The Age adlı 8 dakikalık ilk kısa filmini çekti.
1934’te New York’ta radyo sayesinde tanıştığı aktris Virginia Nicolson ile evlendi.
1934’te CBS Radio’nun programı The March of Time’a çıktı. 1935’te bir yandan tiyatro yapıyor bir yandan da radyoda aktörlük yapıyordu. CBS Radio’da America’s Hour, Cavalcade of America, Columbia Workshop ve March of Time gibi birçok radyo programında yer alan Welles, bu sırada daha sonra Mercury Theatre’ı açmasına yardımcı olacak aktörlerle de çalışıyordu.
1936’da Negro Theatre Project adı verdiği topluluğu kurdu. Çoğu siyahi aktörlerden oluşan bu ekiple klasik tiyatro eserleri sergilemeye başladı. İlk sergiledikleri oyun Macbeth oldu ve büyük başarı sağladılar. 1937’de Welles, Marc Blitzstein’ın politik bir opereti olan The Cradle Will Rock için hazırlıkları tamamlamış ve 16 Haziran’da sergilenmesi planlanmıştı.
Oyun gecesinde oyunun komünizm propagandası içerdiği gerekçesiyle tiyatro kapatılınca Welles, seyircilere oyunu birkaç sokak ötedeki The Venice Theatre sahnesine taşıyacaklarımı ve orada izleyebileceklerini söylemiştir. Ekibin bir kısmı yolu yürümek zorunda kalsa da oyun o gece sergilenebilmiştir. Çoğu set, dekor ve ışık taşınamamıştır, bu yüzden aktörler sahnede sık sık karanlıkta kalmıştır. Welles daha sonra bu olay için şu yorumu yapmıştır:
“O salonda seyirciler vardı. Sahnede bize doğrultulan bir ışık olmasa bile onlar bizi aydınlatıyordu.”
Getirilen yasağa, oyunun daha başlamadan sahnesini taşımasına ve tiyatro oyununa uygun olmayan şartlarda oyunun sergilenmesine rağmen oyun çok ses getirmiştir.
Bir Welles Yapımı
Welles, 1937’de John Jouseman ile Mercury Tiyatrosu’nu kurmuştur. Welles, baş yapımcısı olduğu tiyatroda Joseph Cotten, George Coulouris, Geraldine Fitzgerald, Arlene Francis, Martin Gabel, John Hoyt, Hiram Sherman, Vincent Price, Stefan Schnabel ve Norman Lloyd gibi aktörleri ekibinde barındırmıştır.
Norman Lloyd 2014’te verdiği bir röportajda Welles hakkında şunları söylemiştir:
“Sanırım (Welles) tiyatronun liderliğine gelen en yetenekli yöneticisiydi. ‘Bir Welles Yapımı’ yazısını gördüğünüzde anlardınız. Sahneleme fevkalade; setler, müzikler, sesler, ışık, her şey olağanüstüdür… Tiyatromuza onun gibi biri daha gelmedi.”
Tiyatro, kurulduğu sene olan 1937’de Welles’in kaleme aldığı Shakespeare’in ünlü eseri Julius Caeser uyarlaması olan Ceaser adlı oyunula İtalya’da açılmıştır. Sahnesi perdesiz, tuğladan inşa edilmiş sahne duvarı koyu kırmızıya boyanmış ve sahne geçişlerini sadece ışıklandırmayla gerçekleştiren tiyatro topluluğu, ilerleyen yıllarda ünlü yazarların ünlü eserlerini sahneye taşımaya devam etmiştir.
Radyoyu Yeniden Yaratmak
1936’da Hamlet’i uyarlamış ve CBS Radio’da oynamıştır. Tiyatro yaptığı sırada aynı zamanda radyoda aktörlük, yazarlık, yönetmenlik ve yapımcılık yapan Welles, 1935-1937 yılları arasında haftada 2000 dolar kazanıyordu. Bu sırada The Fall of the City programından sunuculuk teklifi alan Welles, 21 yaşında radyonun yıldızını olmuştu. Temmuz 1937’de Mutual Network Welles’e, Les Misérables’i (Sefiller) uyarlaması için 7 hafta verdi.
Bu uyarlama, Welles’in radyoda yazar ve yönetmen olarak ilk tecrübesi olmuştu. Böylece Mercury Tiyatrosu’ndaki ekibini de radyoya taşımış oldu. CBS Radio, Welles’ten 13 haftalık bir yaz programı yapmasını istemiştir. Welles’in her bölümde başrolü oynadığı bu program ilk olarak First Person Singular adıyla çıksa da 1938’de The Mercury Theatre on the Air’e (Mercury Tiyatrosu Canlı Yayında) dönüşmüştür.
Welles’in şöhrete kavuşması Mercury Tiyatrosu’nun The War of the Worlds (Dünyaların Savaşı) uyarlamasıyla başladı. 1938’de yapılan program, girişi kaçıran dinleyicilerin, sergilenen oyunun kurgu olduğunu anlayamayıp dünyayı gerçekten de Marslıların işgal ettiğine inanmasıyla dünya genelinde paniğe yol açmış ve yüz binlerce insanın sokağa çıkmasına sebep olmuştur.
Bu olayla adını duyuran Welles’e Hollywood’dan teklifler yağmaya başlamıştır. Bu zamana kadar hiç sponsor almamış olan The Mercury Theatre on the Air programı, Campbell Soup şirketi tarafından alınmıştır. 4 Aralık 1938’de The Mercury Theatre on the Air son programını yapmış ve beş gün sonra da The Campbell Playhouse yayına girmiştir. Welles, Hollywood’a adım atmadan önce eşi Virginia Nicolson’dan boşanmıştır.
Hollywood Ve Citizen Kane
RKO Radio Pictures Welles’e iki adet film teklifinde bulundu. Bu dönemde böyle bir teklif bir sinemacıya yapılan en büyük teklif olmuştu. RKO, Welles’ten bu projeyi yazmasını, yönetmesini, yapımcılığını yapmasını ve de başrolünde oynamasını istedi. Welles’in RKO’ya götürdüğü ilk iki proje beğenilmemiş ancak sunduğu üçüncü proje yapımcıların hoşuna gitmiştir. Projenin adı Citizen Kane’dir (Yurttaş Kane).
Welles, Herman J. Mankiewicz ile yazdığı senaryoda William Randolph Hearst, Robert McCormick ve Joseph Pulitzer gibi kişilerden ilham almıştır. Film henüz yapım aşamasındayken köşe yazarlarının ve Hollywood’un en iyi sinemacılarının ilgisini çekmiştir. Welles’in oyuncuları öncelikli olarak Mercury Tiyatrosu’ndan seçtiği filmin çekimleri on hafta sürmüştür.
1941’de vizyona giren filme gösterilen ilginin bir kısmı filmin Randolph Hearst’in hayatından kesitler sunduğu dedikodularından kaynaklanmıştı. Filmin hikayesinin orijinal olmadığı ve Hearst’ün hayatından çalıntı olduğu Hollywood büyüklerinin arasında konuşuluyordu. Bütün bunların yol açtığı ilgi ve tartışmalarla beraber RKO tehditler almaya başladı. Bu yüzden filmin tanıtımı yapılamamış, birçok sinema salonu filmi göstermeyi reddetmişti. Filmi izleyebilen kesimin tepkisi olumlu yönde olmasına rağmen stüdyo Citizen Kane yüzünden zarara uğramış ve filmin vizyon tarihini de olabildiği kadar ertelemeye çalışmıştır.
Eleştirmenler filme övgüler yağdırmış ve film 9 dalda Oscar’a aday gösterilmiştir. Sadece ‘En İyi Özgün Senaryo’ ödülünü kazansa da 1941’de National Board of Review ve New York Film Critics Circle tarafından yılın en iyi filmi seçilmiştir. Tartışmalar, dedikodular, ertelemeler ve baskılarla film üzerinde oluşan ön yargılar filmin ‘En İyi Film’ ya da Welles’in aday olduğu ‘En İyi Aktör’ dalında Oscar ödülünü alamamasında büyük engel oluşturmuştur. Gişede istediği rakamları yapamayan bir de üstüne stüdyoya büyük ölçüde para kaybettiren film, 1942’de sinemalardan çekilmiştir. Dört sene sonra kendisini Fransa’da yeniden gösterime girmiş olarak olan film, tekrardan dikkatleri üstüne çekmiştir. Film, Amerikan televizyonlarında gösterilmeye başlanmış ve izleyici kitlesi artmıştır. Eleştirmen Andrew Sarris film için şu cümleleri kullanmıştır:
“Sinema tarihini kültürel, tarihsel ve estetik açısından değiştiren iki film vardır. İlki, Birth of a Nation; diğeri ise Citizen Kane’dir.”
Orson Welles Filmleri
Sinemacı Kimliğine Bürünme
Bir yandan CBS için yeni bir radyo programı hazırlıyor bir yandan da RKO için yeni bir film üzerinde çalışıyordu. Welles, Booth Tarkington‘nın Pulitzer ödüllü romanı The Magnificent Ambersons’ı sinemaya uyarlama çalışmalarına başladı. Stüdyo Citizen Kane’le kaybettikleri parayı bu filmle telafi etmeyi umut ediyordu. Fakat filmin görüntü yönetmeni Stanley Cortez ile Welles arasında çıkan anlaşmazlıklardan dolayı hem çekimler uzamış hem de bütçe aşılmıştı. Welles 1942 senesi boyunca yapımcılığını da üstlendiği Journey Into Fear adlı filmi üzerinde çalışıyordu ancak Rio de Janeiro Karnavalı üzerine bir belgesel teklifi gelince filmleri ve hazırlamakta olduğu radyo programını bırakıp Brezilya’ya gitmeye karar verdi. Bir sene sonra 1943’te ünlü aktris Rita Hayworth’le evlendi.
International Film ile The Stranger (Yabancı) filminin yapımına başladı. Bu film Welles’in dört yıldır yönettiği ilk film oldu. International Films Welles’e eğer film başarılı olursa onunla dört film daha yapma planlarının olduğunu söyledi. Welles filmi planlanan tarihten bir gün önce bitirdi ve filmin bütçesi olan 1 milyon doları gişede üçe katladı. Ayrıca, The Strangers Welles’in gişede finansal açıdan başarılı olan tek filmi oldu.
Welles The Strangers’ın hemen ardından bir sonraki projesi olan The Lady From Shanghai’ın (Şangaylı Kadın) çekimlerine başladı. Bu filmde eşi Rita Hayworth’e de yer verdi. Yine stüdyo ile anlaşmazlıklar yaşayan Welles büyük Hollywood stüdyolarıyla çalışamayacağını anlayarak 1948’de Avrupa’ya yol aldı. Fakat bu yolculuğa çıkmadan önce eşi Rita Hayworth ile boşandı.
Avrupa’da film çekme sisteminin daha rahat olduğunu gören Welles, burada başka bir Shakespeare başyapıtı olan Macbeth’in uyarlamasını sinema perdesine taşıdı. Ertesi sene yazar ve yönetmen şapkasını bir kenara bırakarak The Third Man (Üçüncü Adam) filminde sadece oyuncu olarak rol aldı.
Welles oyuncu olarak asıl çıkışını Shakespeare’in Othello adlı oyununun The Tragedy of Othello: The Moor of Venice adındaki sinema adaptasyonunda yaptı. Oyunculuktan kazandığı parasını bu filme yatıran Welles 1949’dan 1951’e kadar Othello üzerinde çalıştı. Bu filmle Cannes Film Festivali’nde Palme d’Or ödülüne layık görüldü. 1952 yıllında yine bir yandan oyunculuk yapıp bir yandan radyo programları hazırlayan Welles bu dönemde birçok dizide rol aldı. 1955’te radyo programlarına yaptığı ekiple beraber Mr. Arkadin (Ölüm Raporu) adlı filmi hazırlayarak yönetmen koltuğuna geri dönmüş oldu. Çekimler devam ederken bir yandan da Orson Welles’ Sketchbook adlı serisini çekiyordu.
1956’da bir radyo programı teklifi üzerine Hollywood’a geri dönen Welles iki sene sonra kendi kurduğu ekibi ile Whit Masterson’un Badge of Evil adlı romanından uyarlanan The Touch Devil (Bitmeyen Balayı) adlı filmde çalışma fırsatı buldu. İlk başta sadece oyuncu olarak başlayan Welles Charlton Heston’ın ısrarları üzerine Universal Studios tarafından yönetmenliğe yükseltildi ancak diğer filmlerinde olduğu gibi film kesintilere uğradı ve tamamı gösterilemedi.
1956’da tekrardan Avrupa’ya dönen Welles Avrupa’nın birçok ülkesinden film çekme fırsatı buldu. Don Quixote (Don Kişot) uyarlaması için sık sık İspanya’yı ziyaret edip mekan arayışında olan Welles, iki saate yakın film şeridi çekmesine rağmen filmi hiçbir zaman tamamlayamadı. Filmin tamamlanmamasını Welles şöyle dile getirdi:
“Don Quixote benim için özel bir egzersiz. Bu projede bir yazar romanında nasıl çalışıyorsa öyle çalışıyorum: hiçbir zorunluluğum veya zaman kısıtlamam olmadan. Ne zaman istersem o zaman bitireceğim.”
Ölümünden sonra 1992’de çektiği sahneler birleştirilerek Don Quijote de Orson Welles adıyla İspanya’da Expo Sevilla festivalinde gösterildi.
1962’de Franz Kafka’nın romanından uyarladığı The Trial (Dava) filmini yönetti. Kadrosunda Welles’in üçüncü ve son eşi olan Paola Mori’nin de yer aldığı film gişede başarısız oldu. Daha sonraları ise Welles, kendi oyunu olan Five Kings’i Chimes at Midnight (Gece Yarısı Çanları) adıyla sinemaya uyarladı. 1968’da ise Fransa televizyonu için yazar Karen Blixen’in bir hikâyesinden sinemaya adapte edilen Histoire immortelle’yi yönetti. Süresi 60 dakika olan film Welles’in yönettiği en kısa (uzun metraj) film oldu.
1970’te Charles Williams’ın Dead Calm adlı romanından uyarlanan The Deep adlı filmi çekti. Kadrosunda Jeanne Moreau, Laurence Harvey ve Oja Kodar gibi oyuncuların olduğu filmin çekimleri Yugoslavya’da yapıldı. Tamamen Welles’in ve Kodar’ın kendi paralarıyla gerçekleşen filmin çekimleri birkaç sene sonra finansal sıkıntılar ve filmin başrol oyuncularından Laurence Harvey’nin ölümüyle tamamlanamadan son buldu. Sonraki üç sene boyunca Avrupa’da kalıp Orson’s Bag adlı televizyon programını çeken Welles, üç yılın ardından tekrardan Amerika’ya dönüp kendi finanse ettiği filmler üzerinde çalışmak istediğini fark etti. Bu dönemde Moby Dick üzerinde çalışmaya başladı ancak bu da yarım kaldı. Moby Dick 2000 senesinde kısa film olarak yayınlandı.
1973’te F For Fake adlı filmini tamamladı. Bu yarı belgesel ve yarı kurgusal film, Welles’in hala yeteneğini kaybetmediğini gösterdi. Çok akıllıca ve kurnazca bir şekilde filmi kurgulayan Welles, sihir ve illüzyona olan ilgisini bu filmle gösterdi. Bu filmden sonra ilk kez ‘video essay’ terimi kullanılmaya başlandı. Film, illüzyon ve hırsızlık sanatlarına ithafen yaptığı bu film, çoğu ‘gelmiş geçmiş en iyi belgeseller’ arasında yerini almaktadır. En iyi belgesellerden biri olduğu gibi sinema tarihinin en önemli belgesellerinden de biridir.
1971 senesinde Akademi tarafından ‘Onur Ödülü’ Oscar’ı takdim edildi. 1975’te AFI (Amerikan Film Enstitüsü) Welles’e ‘Ömür Boyu Başarı Ödülü’ verdi. Hayatının son yılları projelerine finansal kaynak bulmaya çalışmakla geçti. 1983 yılında BFI (İngiliz Film Enstitüsü) kurumunun ilk üyelerinden biri oldu. 1984’te Directors Guild of America tarafından kendisine ‘Onur Ödülü’ verildi. BFI ve Sight&Sound dergisi tarafından her on senede bir yapılan ve film eleştirmenleri arasında oluşturulan kapsamlı oylamada Citizen Kane, tam 40 sene boyunca ‘Sinema Tarihinin En İyi Filmi’ seçilmiştir. Bu unvanı 2012 senesinde Tokyo Monogatari (Tokyo Hikayesi) filmine kaybetmiştir. Citizen Kane üçüncü sıraya gerilerken, Stanley Kubrick’in 2001: A Space Odyssey (2001: Bir Uzay Macerası) filmi ikinci sırada yerini almıştır.
Welles, 10 Ekim 1985’te 70 yaşında geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybetti. Sırasıyla tiyatro, radyo ve sinema alanlarında çığır açan Orson Welles, ardında tamamlanmamış birçok proje bıraktı. Ülkemizde ”Orson Welles – I Know What It is To Be Young (Türkçe Çeviri)” videolarıyla ünlüdür.