1- Kendiliğindenlik Sineması
Mia Hansen-Løve sinemasında gösterişli acılar, büyük kötüler, kahraman iyiler, poz kesen oyuncular, tek cümlelik karakterler, aşırılıklar ve dramatik çatışmalar yoktur. Hansen-Løve, filmlerinde bunların tam aksi için çaba harcar: Kendiliğindenlik. Yani bildiğimiz hayat… Filmlerini izlerken, bunu yakalamanın ne kadar zor olduğu üzerine hiç düşünmemişiz gibi gelir. Belirli bir amaca kilitlenmiş filmlere öyle alışkınızdır ki, bir filmin “olduğu gibi olabilme” cesareti hem şaşırtıcı hem de ferahlatıcı bir deneyime dönüşür. Gelecek Günler’de (L’avenir, 2016) Nathalie’nin hayatını altüst eden değişim, sıradan bir öğleden sonra ansızın gerçekleşir. Yoğun geçen bir günün ardından tam ayaklarını uzatmış dinlenirken, yirmi beş yıllık eşi başka biriyle beraber olduğunu tek nefeste itiraf eder. Tıpkı marketten süt almayı unuttuğunu itiraf eder gibi. Öylesine çabasızca. Nathalie’nin gözlerine büyük bir hayal kırıklığı yerleşir. Sinemanın kan ter içindeki tüm ayrılık sahneleri bu sahneye öylece bakakalır.
2- Bizden Sonra da Yaşayan Karakterler
Mia Hansen-Løve’ın karakterleri, film bittikten sonra havada asılı kalmaz. Bizden sonra da hayatlarına devam ederler. Nefes almak için bize ihtiyaçları yoktur. Bizden sonra da kalpleri kırılır; bizden sonra da uzaklara dalar, açık havada yürüyüşler yapar, hayatlarını sorgularlar. Elbette bunların hiçbirini görmeyiz ama final sahnesinden çok sonra bile bu süreklilik hissi bizimle kalır. Elveda İlk Aşk’ın (Un Amour de Jeunesse, 2011) finalinde bir aşk öyküsünün bitişi rüzgârın nehre uçurduğu bir şapka üzerinden anlatılır. Camille nehre girerken, onda yaralar açan bir aşkın hatırası olan şapka usulca rüzgâra kapılır. Bunu engellemek için kimsenin yapacağı bir şey yoktur. Olamaz da. Hayat akmaya, Camille yol almaya devam eder.
3- Sarsıcı Değişimler ve Şifa Bulma
Mia Hansen-Løve, karakterlerini hayatlarını altüst eden bir değişimin hemen öncesinde veya hemen sonrasında yakalar. Maya’da (2018) Gabriel, Suriye’de esir düşen bir savaş fotoğrafçısıdır ve henüz birkaç saat önce kurtarılmıştır. Ülkesine dönüp kısa süreliğine herkesin ilgi odağı olmaya katlanmak zorundadır. Tout est Pardonné’de (2007) babasının uyuşturucu bağımlılığı yüzünden onunla yolları ayrılan Pamela, yıllar sonra yeniden görüşmek ister. Gelecek Günler’de Nathalie hep yanında olduğunu sandığı herkesi ve her şeyi ansızın yitirir. Elveda İlk Aşk’ta Camille ilk aşkına veda etmenin acısıyla baş etmekte zorlanır. Le Père de mes Enfants’da (2009) Sylvia’nın çok sevdiği, hayat dolu, sevecen eşi işinde çıkmaza girince intihar eder. Nihayetinde tüm bu karakterler her şeye rağmen yaşamaya devam ederek, olacakları göğüsleyerek şifa bulur. Gerçek hayatın herkese ezberlettiği gibi.
4- Bildiğiniz Gibi Değil
Hansen-Løve filmleri, paralel evrenlerde başka yönetmenlerin ellerinde dönüşebilecekleri filmlerin en zarif, en sahici, ama çok daha az popüler versiyonlarıdır. Yönetmen Eden’de (2014) Fransız house müziğin doğuşunu ya da Daft Punk’ın başarılı kariyerini anlatmayı değil, Daft Punk olmaya çok yaklaşan ve gençliğini bu uğurda heba eden başka bir DJ’in, abisinin hikâyesini anlatmayı tercih eder. Maya’da savaş travması yaşayan bir fotoğrafçının darmadağın olan hayatını değil, kurtulduktan sonra Hindistan’da geçirdiği dönemi anlatır. Le Père de mes Enfants’da bir yapımcıyı intihara sürükleyen sinema sektörüne değil, daha çok olayın aile üzerindeki etkilerine bakar. Hansen-Løve, bariz insan hikâyelerinin o kadar da bariz olmayan taraflarını çekiştirir. Sinopsisini okuduğunuzda gözünüzde canlanan o filmi izletmez size.
5- Otobiyografik Öğeler
Mia Hansen-Løve senaryolarını, çoğunlukla tanıdığı insanların hayatlarından ilham alarak yazar. Le Père de mes Enfants’da anlattığı yapımcı, Fransız sinemasının çok yakından tanıdığı simalardan Humbert Balsan’ın bir yansımasıdır. Hansen-Løve filmde, gencecik bir kızken ilk filmini çekmesine önayak olan Balsan’ın bilinmeyen taraflarını anlatır. Elveda İlk Aşk kendi ilk aşkının açtığı yarayı, Eden abisinin DJ’lik serüvenini, Gelecek Günler ise annesinin babası tarafından yıllar sonra terk edildiği dönemi perdeye taşır. Filmlerinden babaya dair bir hayal kırıklığının kokusunu alırız ama o kendini anlatana kadar beklemeyi de biliriz.
Selin Gürel
www.altyazi.net'den alınmıştır.