Jean Cocteau

Sanat biçimleri arasında hiçbir sınır tanımayan Jean Cocteau; bir şair, romancı, oyun yazarı ve görsel sanatçıydı ve bu medyaların her biri aynı zamanda onu film yapımına yönlendiren bir köprü işlevi gördü. Avukat ve amatör bir sanatçı, bir babanın oğlu olarak 5 Temmuz 1889’da Paris’in dışında Maisons-Laffitte, Yvelines’de doğdu. Babası Georges Cocteau, oğlu dokuz yaşındayken yatağında tabancayla kendini vurdu ve öldü. Sebepleri asılsız olduğu kanıtlanan finansal endişeler gibi görünüyordu ama yıllar sonra Cocteau, babasının gizli bir eşcinsel olduğu ve gerçek doğasını bastıramadığı için kendi kendini yok ettiği hipotezine değindi. Cocteau, başarısız bir öğrenciydi ve okuldan atıldı. On beş yaşında bir yıllığına Marsilya’ya kaçtı. On sekiz yaşına geldiğinde Cocteau zaten şiirsel bir dâhiydi.

1908’de tiyatro yapımcısı Édouard de Max’ın, Paris’teki Théâtre Fémina‘da düzenlediği şiir dinletisinde büyük başarı yakaladı ve bu durum Paris edebiyatçıları arasında bir gecede şöhrete ve Cocteau’nun 1909’da ilk şiir yayını olan La Lampe d’Aladin‘e yol açtı. Sahne için yaptığı ilk uzun metrajlı çalışması, müziği Éric’e ait olan Ballets Russes için yarattığı bale Parade librettosuydu. Özellikle üç kişi onun kişisel ve sanatsal yaşamı üzerinde muazzam bir etki yarattı: Raymond Radiguet, Jean Marais ve Édouard Dermithe. Marais Cocteau’yu 1945’te La Belle Et La Bête filmini çekmeye ikna etti.

Cocteau, İrlandalı şair Oscar Wilde’dan ilham aldı. Wilde’ın Salomé’sine dayanan şiirler yazdı ve Wilde’ı eşcinsel aşkla ilişkilendiren iki kaside besteledi. Wilde’ın ünlü romanı, Dorian Gray’in Portresi’nin bir tiyatro uyarlaması üzerinde çalıştı. Bu çalışmada tematik olarak ilk kez, Cocteau’nun ayna için ilham kaynaklarından birini buluyoruz, Wilde’ın Dorian Gray’in Portresi, bir tablo olmasına rağmen, başkarakteri için bir tür ahlaki ayna görevi görüyor. Ölümsüz güzellikteki Dorian, asla yaşlanmaz ya da değişmezken, boyalı portresi, hazcı yaşam tarzının neden olduğu yavaş yozlaşmayı gösterir. Portre, kelimenin tam anlamıyla yaşayan bir aynadır, evrenin dış ve iç karakterini yansıtır. Dorian aynı zamanda bir Narsist bir figürüdür. Orijinal resmin güzelliğine o kadar âşıktır ki, yani kendi görüntüsüne âşıktır ve ölümsüzlüğü bu güzellikle takas eder. Dorian sonunda artık korkunç olan portreye saldırır ve bunu yaparken kendini öldürür. Benlik sevgisi, narsist sevgi, erkek güzelliği sevgisi, hepsi Dorian’ın dile getirilemez suçlarının gerçek etkilerini yansıtan büyülü, canlı portrede birleşiyor. Cocteau, bunu hayal gücüyle gerçek bir aynaya çevirir ve Wilde’ın romanının tabi olduğu ve yayınlanması için büyük revizyonlar gerektiren ahlaki değerlerin bir kısmını atarken, imza motiflerinden birini yaratır. Cocteau’nun Wilde üzerindeki bitmemiş çalışması, bu Orphic filmlerinde ve diğerlerinde kendini yeniden oluşturur. Cocteau’nun aynası ile Wilde’ın resmi arasındaki belki de en doğrulanabilir ilişki aslında La Belle Et La Bête’de ortaya çıkıyor:

Ahlaki açıdan iğrenç kız kardeşler Belle’in sihirli aynasını kaldırıp kendilerine baktıklarında, şaşkınlık içinde gerçek iç karakterlerinin yansıması olarak çirkin bir yaşlı kadın ve bir maymun görüyorlar. Narcissus miti Cocteau’ya kendi çalışmalarında eşcinselliği keşfetmesi için bir yol;  kendini sürdürmek için ölümü göze alan büyük erkek-kadın aşklarından birinin hikâyesi olan Orpheus miti de ünlü heteroseksüel paradigmayı gözden geçirme ve nihayetinde yıkma fırsatı sunar. Cocteau, Orpheus ve Narcissus gibi, ancak ölümle karşılaşarak bu tür bir ölümsüzlüğü elde edebilir.  Çocuğu olmayan ve sadece erkek âşıkları olan dul Orpheus, eşcinsel erkektir ve sonu ölümdür. Eşcinsel aşk, heteroseksüel aşktan farklı olarak çoğalamaz ve fiziksel ve genetik bir miras bırakamaz. Aynılık sevgisi (eşcinsellik) – yine bu örnekte, başka bir erkeğe tapan bir erkek – benlik sevgisi (Narsisizm) ile kolayca ilişkilendirilir, bu nedenle Orpheus eşcinsel bir erkek olarak narsisistik bir konuma düşer. Gerçekten de Eurydice‘den sonraki tek gerçek aşkı sanatıdır, kendisinin bir yansımasıdır; erkek âşıkları ona benzer ve kendi arzularını ona geri yansıtır. Başlangıçta Freud tarafından önerilen bu eşcinsellik ve narsisizm teorisi, Cocteau’nun külliyatına sızar ve Orphic üçlemesi olan filmlerinde yer alır: Le Sang d’un Poète (1930), Orphée (1950) ve Le Testament d’Orphée (1959). Orpheus ve Narcissus, bu filmlerde Cocteau’nun kendi hayatının kişisel takıntılarının bir sentezi olarak birleşiyor.  Cocteau bu mitleri, antik çağlardan olduğu kadar kendi hayal gücünden de ortaya çıkmış gibi görünecek şekilde yeniden yazar. Nihayetinde Cocteau, Orpheus ve Narcissus’a, genel olarak mitlere verilen şiirsel ölümsüzlüğü amaçlar. Her iki karakter de (Cocteau’nun yaptığı gibi) yok olurken, hikâyeleri şiirde ve şiir de şiirde kalır. Cocteau, Orpheus ve Narcissus gibi, ancak ölümle karşılaşarak bu tür bir ölümsüzlüğü elde edebilir.

Aşkı ve ölümü ünlü aynasında konumlandıran Cocteau, kendi sanatsal amacını yansıtmak için bu iki mitin gücünü yeniler – mezarındaki yazı da buradan gelir: Je reste avec vous – Seninle kalacağım. Kuşkusuz, diğer mito-şiirsel filmi La Belle Et La Bête (1946), en ünlü eseri olmaya devam ediyor. Muhteşem dekorları, şiirsel diyalogları ve gerçeküstü performanslarının yanı sıra hem çocuklara hem de yetişkinlere hitap eden bu film, Cocteau’nun şiir sinemasının en ünlü örneğidir. Ancak Cocteau, şiirsel duygularının nihai ifadesini Orpheus figüründe bulmuştur.

Cocteau’ya göre, ürettiği her şey bir tür şiirdi. Cocteau’nun şiir felsefesine göre; sanatçının “şiir” tanımı, biçim ve tür ne olursa olsun “sanatsal bir yaratım” anlamına gelir ve bir “şair” basitçe “sanat yaratıcısıdır”. Bir şiir – bu durumda sinematik bir şiir – şairin ürünüdür ve şair bunun öneminin tam olarak farkında olmayabilir. Cocteau’nun dediği gibi, Sanat, bilinçle bilinçdışının bir evliliğidir. Bu yüzden yaratılışı üzerinde tamamen kontrol sahibi değildir. O, öte bir yerden kodlanmış mesajlar olarak, deşifre edilmesi gereken şiirlerin kanalıdır: Şairin yegane görevi, kendi içinde derinlerden gelen ama ona ait olmayan şifreli muammaların iletişimcisi olarak hareket eder. Bu fikir ilk olarak, Le Sang d’un Poète’nin başında sunulur ve daha sonra Orphée‘de şiirlere benzeyen gizemli radyo yayınları olarak dramatize edilir. İzleyicinin görevi bu mesajları – bu şiirleri – anlamak ve takdir etmektir.

Cocteau, Orpheus‘un hikâyesini inceleme aşamasında, kahramanı bir şair, ünlü bir şair olarak tasavvur eder ve Orphée ile Eurydice arasında bir nebze olsun evlilik çekişmesi tahayyül eder. Orphee‘si garip kaynaklardan (at) gelen garip mesajların tutsağıdır. Ölüm adında güzel bir kadın vardır ve uzun eldivenleri yeraltı dünyasına giden büyülü aynadan geçişe izin vermektedir. Bu ve diğer unsurlar, yalnızca Orphée filminde değil, üçleme boyunca yeniden ortaya çıkacaktır.Orpheus onun aynasıdır, sanatsal kimliğini kendisine geri yansıtma aracıdır. O imgeyi efsanevi, sonsuz boyutlarda yeniden çizerken bile kendi imgesine bakar. Bir Alman hemşire tarafından büyütülen, Almanca konuşabilen ve okuyabilen Cocteau, Bohemyalı-Avusturyalı şair Rainer Maria Rilke’nin büyük bir hayranıydı. Özellikle Rilke’nin, “aynalar, henüz kimse sizi tarif etmedi” dizesi ile başlayan şiiri onun ayna fikrine ilham vermiş olabilir. Rilke, birçok sonesinden yalnızca birinde Orpheus mitine bir ayna motifi ekler, ancak Cocteau onlara takıntılı hale gelir. Cocteau için “Hiç kimse sizi daha önce tanımlamadı, dürüstçe ne olduğunuzu anlamadı” dizesi bir meydan okumaydı. Bu görevi Orphée adlı oyununda ve Le Sang d’un poète ve Orphée adlı iki filmde üstlendi. Ayna onun imza motiflerinden biri haline geldi. Ölüm aynalardan geçip giderken, ölümün aynada çalıştığını görürüz – yani aynada kendimizi gördükçe, yaşlandığımızı ve kaçınılmaz ‘ölüm’e gittikçe yaklaştığımızı görürüz. Orpheus‘un kaderi ayartırken ve ölümü sınarken çıktığı yolculuk, aynada tek bir bakışta saklıdır: Bilinçsizce ‘ölüm’le aynada karşılaşırız ama yaşamı görmekte ısrar eder ve sonunda yüzümüze döneriz. Ovid’in veya Virgil’in Orpheus mitiyle ilgili anlatımlarında aynalar görünmez. Ayna motifi bize Rilke’nin gözlemlediği gibi Narcissus‘tan geliyor. Cocteau’nun benzersiz buluşu, bu iki farklı figürü – Orpheus ve Narcissus – ve onların hikâyelerini tek bir etkileyici, şiirsel anlatıda sentezlemektir.  Narcissus aynadaki görüntüsüne âşık olur; havuz, hem ölümünü hem de aşkının nesnesini içeren bir aynadır. Aynı zamanda Cocteau’nun Orpheus’u, aşkı Eurydice’i araması gereken ölümün kapısı olan bir aynaya bakar ve hatta onun içine girer. Hem Narcissus hem de Cocteau’nun Orpheus‘u için ayna, aşkın ve ölümün yeridir. Ardından, matematiksel bir kesinlikle iki mit birleşir. Orpheus ve Narcissus aynada birleşir ve şair Ölüm’e âşık olur.

Jean Cocteau, Orpheus’u (1950) çekerken bir arkadaşına , “benim için önemli olan şeylerin bir tür projeksiyonu” yazmıştı. Jean Cocteau’nun tuhaf, rüya gibi, son derece eğlenceli ve cüretkâr deneysel çalışması 1950’de Venedik Film Festivali’nde fırtınalar estirdi ve gösterime girdiği andan itibaren izleyiciler arasında o kadar popüler oldu ki, sonraki on beş yıl boyunca her Cumartesi gecesi bir Alman sinemasında gösterildi.

Bu film, Chris Marker ve Andrei Tarkovsky için de esin kaynağı oldu. Karakterleri gizemli ‘bölgesine’ girer girmez siyah beyazdan renge dönüşen Tarkovski’nin Stalker‘ı,  Cocteau’nun duyarlılığına çok şey borçludur. Marcel Camus’nün Black Orpheus’u (1959), ünlü miti  çağdaş bir ortama nakletti.

Cocteau olmadan Bergman ve Truffaut’un, hatta Guillermo del Toro’nun filmlerini hayal etmek oldukça zor. Ayrıca Rainer Werner, Fassbinder’in Petra von Kant’ın Acı Gözyaşları filminde Cocteau’ya göndermeler yapmaktadır.

Almodóvar’ın 1988 yapımı, Sinir Krizinin Eşiğindeki Kadınlar filmindeki kadının telefon konuşmaları ve acıları Cocteau’nun oyununun etkisidir. 2020 yılında Almodovar oraya geri dönüp telefonda konuşan bunalımdaki kadının filmini çekti. Jean Cocteau’nun ilk olarak 1930 yılında sahnelenen aynı adlı oyunundan uyarlanan ve Tilda Swinton’ın başrolde yer aldığı Pedro Almodóvar’ın son filmi, The Human Voice (İnsan Sesi) 39. İstanbul Film Festivali kapsamında izleyiciyle buluşacak. Bu kısa film Pedro Almodóvar’ın İngilizce çektiği ilk film olma özelliğini de taşıyor.

Cocteau birçok film yapmasına rağmen kendisini öncelikle bir şair olarak görüyordu; ayrıca resim yaptı, heykel yaptı, romanlar ve oyunlar yazdı ve Paris sanat sahnesinin akımlarını karıştırdı. İlk filmi, sürrealist Bir Şairin Kanı,  1930’da, Salvador Dali ve Luis Bunuel’in ünlü L’Age d’Or filmiyle aynı yıl çekildi.

Bir Şairin Kanı bir şair tarafından yapılmış bir sanat filmi iken Güzel ve Çirkin bir sanatçı tarafından yapılmış şiirsel bir filmdi.  Bu filmin çekimlerinde Cocteau ciddi bir cilt hastalığına yakalandı ve o hastanede iken René Clément yönetmenlik görevini üstlendi.

Hikaye, Beaumont’un hikayesini kısmen takip ediyor, ancak filmin senaryosunu da yazan Cocteau senaryoya, kendine ait bazı eklemeler de yaptı. Cocteau, izleyicilerine inanmamaya son vermeleri, filmi bir çocuk gibi izlemeleri için yalvarır. Tıpkı kara tahtadaki açılış jeneriğinin silinmesi ve silinebilir klaketin çekiminin durması gibi, yapımcı bizden önyargılarımızı ve beklentilerimizi silmemizi istiyor.

Çocuklar onlara ne söylersek ona inanırlar. Bize güvenleri tamdır. Bir bahçeden koparılan bir gülün bir aileyi çatışmaya sürükleyebileceğine inanırlar. Bir kurbanı öldürürken bir insan canavarının ellerinin tüteceğine ve genç bir kız onun evine yerleştiğinde bunun onu utandıracağına inanıyorlar. Daha binlerce basit şeye inanıyorlar.

Sizden bu çocuksu sempatiden biraz istiyorum ve bize şans getirmesi için dört sihirli kelimeyi söylememe izin verin, çocukluğun “Açıl Susam”:

Bir Zamanlar…

Büyük ustayı saygıyla anıyoruz…

Kaynakça:

Jean Cocteau: Orpheus NarcIssus – Gordon EllIott Walker

Changing the Nature of the Beast: An Analysis of Significant Changing the Nature of the Beast: An Analysis of Significant Variations From Madame De Beaumont’s La Belle Et La Bête In Variations From Madame De Beaumont’s La Belle Et La Bête In Disney’s Beauty and the Beast Disney’s Beauty and the Beast – Heather A. Stevens

Derleyen : Sedef Ergürbüz

www.panzehirdergi.com'dan alınmıştır.

  1. Le Testament d’Orphée
    Tüm Bilgiler
    Le Testament d’Orphée Biyografi, Fantastik 
    Türkçe Altyazı
    Zamanın ve gerçekliğin dışında, bir şairin deneyimleri. Genç şairin Heurtebise ve Prenses tarafından yargılanması, Çingeneler, Pallas Athenanın sarayı, Tanrıçanın şairin kalbini delen mızrağı, Sfenksin cazibesi, Oidipusun uçuşu ve son Varsayım. Bu film, Cocteaunun The Blood of a Poet (1930), Orpheus (1950) ve Testament of Orpheustan (1960) oluşan Orphic Trilogynin üçüncü bölümüdür.
    • 1960
    • Fransa
    • IMDb 7.2
    • 66
    • 0
    Le Sang D’un Poète
    Tüm Bilgiler
    Le Sang D’un Poète Fantastik 
    Türkçe Altyazı
    Alışılageldik bir öykü akışı bulunmayan film, seyirciyi sürekli şaşırtan sürrealist imgelerle dolu dört ana bölüme ayrılmıştır. Yönetmen Cocteau, başrol oyuncusunu görsel metafor ve simgelerle dolu gerçeküstü düşsel bir yolculuğa çıkartır.Orfe efsanesinden ve Jean Cocteau'nun kendi hayatından izler taşıyan Le Sang D'un Poète (The Blood of a Poet) - Bir Şairin Kanı, aynı zamanda Orpheus Üçlemesi'nin ilk filmi olma özelliğine sahip.
    • 1932
    • Fransa
    • IMDb 7.3
    • 67
    • 0
    La Belle Et La Bête
    Tüm Bilgiler
    La Belle Et La Bête Criterion Collection, Fantastik 
    Türkçe Dublaj
    İflasın eşiğindeki tüccar bir oğlu ve üç kızı ile bir köyde yaşamaktadır.Kızlardan kendini beğenmiş,bencil ve şirret olan Felicie ve Adelaide, üçüncü kız Belle üzerinde tahakküm kurmuş ve onu adeta bir hizmetçi gibi kullanmaktadırlar.Bir gün ormanda yolunu kaybeden tüccar karşısına çıkan garip bir şatoya girer. Kızı Belle için bir gül kopardığı esnada şatonun sahibi çıkagelir.Şatonun sahibi sihirli güçlere sahip yarı hayvan yarı insan bir yaratıktır.Tüccara kızlarından birisini kendisine vermediği takdirde onu öldüreceğini söyler.Kızlarından Belle babasını kurtarabilmek için kendini feda eder ve şatoya gider..
    • 1946
    • Fransa
    • IMDb 7.9
    • 220
    • 0
    Orphée
    Tüm Bilgiler
    Orphée Fantastik, Romantik 
    Türkçe Altyazı
    Gözden düştüğü hissine kapılan orta yaşlı bir şair olan Orphée (Jean Marais)nin küçümsediği genç rakibi bir trafik kazasında ölünce onun patroniçesi olan güzel Prenses Ölüm (María Casares) ile tanışır ve ondan çok etkilenir. Bu arada ihmal ettiği eşi Eurydice (Marie Déa) de benzer bir kazada ölünce Orphée, onu geri getirebilmek için ölüler diyarına iner.
    • 1950
    • Fransa
    • IMDb 8
    • 192
    • 0
Jean Cocteau Haberleri
Aşağıda okuyacağınız metin, yakın zamanda kaybettiğimiz büyük yönetmen Jacques Rivette'nin ölümünden birkaç gün önce geçti. Metinde yönetmenin izlediği filmlere ve takip ettiği yönetmenlere dair görüşleri yer alıyor. Bir nevi film güncesi olarak adlandıracağımız bu metni, sinefesto.com ekibinden Serkan Baştimar ve Dilara Ekşi'nin çalışmaları sonucu sizlere ulaştırabildik.
  •   76
  •   0
Times dergisinin hazırladığı en iyi Fransız filmleri listesini sizlere sunuyoruz. Liste, pek çok güzel filmi içine almasa da, Fransız sinemasını keşfetmeye çalışanlar için iyi bir kaynak niteliğinde. Time Dergisi 100 film belirlemiş. Listenin devamına eksik bulduğumuz olmazsa olmaz filmleri de biz ekledik. İyi seyirler.
  •   192
  •   0
Janus Films, Amerikalı izleyicilerin gözlerini Ingmar Bergman, Federico Fellini ve François Truffaut'un sanatsal güçlerinin zirvesindeki zevklerine açtı. Bu dünyaca ünlü dağıtım şirketinin ellinci yıldönümünü, DVD'de elli klasik film ve Janus Films'in hikayesini çeşitli yazılarla anlatan bolca resimli bir ciltli kitap içeren geniş bir koleksiyoncu kutusu olan Essential Art House: 50 Years of Janus Films ile kutlayor. Film tarihçisi Peter Cowie tarafından, Martin Scorsese'den bir övgü ve elli filmin tamamıyla ilgili kapsamlı, yepyeni notlar, ayrıca oyuncularla ilgili bilgileri içeren ve ABD galası bilgilerini de kapsıyor.İsterseniz filmlerin tamamını orjinal dilinde ve Türkçe altyazılı olarak sitemizden de izleyebilirsiniz.
  •   310
  •   1