Hong Sang-soo

Hong Sang Soo sinefil çevreler dışında pek bilinmeyen bir sanat sineması yönetmenidir. Güney Koreli Yönetmenin filmlerindeki karakterler ya sanatçıdırlar ya da sanatçı olma yolundadırlar. Soo sanatçı ya da sanatçı olma yolunda olan bu bireylerin gündelik hayatlarına dair kesitler sunar. Genellikle bu karakterler toplum tarafından bilinen ya da yüksek bir statüye sahip kişilerden oluşmaktadır. Ancak bu tanınırlıklarına ve yüksek mevkilerine rağmen bu bireyler oldukça yalnızdırlar. Hayatlarında kendilerinden başka hiç kimse yoktur, hatta hayatlarında kendileri dahi yoktur. Konuşabilecekleri, karşılarında rahatça çekinmeden ağlayabilecekleri arkadaşları, sevgilileri yoktur. Kendi hayatlarına terk edilmişlerdir. Soo’nun filmleri, tıpkı filmlerindeki karakterlerin hayatları gibi durağandır, yavaştır ve sessizlik hakimdir. Soo karakterlerinin bu yalnızlığını kış mevsimi ile örtüştürmüştür. Kış mevsiminin o kasvetli havası karakterlerin yalnızlığını daha da çok derinleştirir ve izleyiciyi de melankolik bir havaya sokar. Soo yazın yalnızlığından ziyade kışın yalnızlığını seçmiştir. Yönetmenin neredeyse çoğu filmi kış mevsiminde geçmektedir. Zaten sinemanın vazgeçilmez ilkelerinden bir tanesi de, eğer yalnızlıkla alakalı bir film çekecekseniz bunun için en ideal mevsimin Kış Mevsimi olduğunu bilirsiniz. Örnek verecek olursak; Lady Vengeance, Certain Women, Naked, Vivre Sa Vie, The 400 Blows, Le Feu Follet, Un Homme Quı Dort, Hotel By The River, Rosetta, Three Colours Series, Right Now Wrong Then, The Match Factory Girl, Varjoja Paratıısıssa , Umberto D., Wings Of Desire, Red Desert, Nostalgia, Werckmeıster Harmonıak, Burning, Kış Uykusu, An Elephant Sıttıng Still, Ahlat Ağacı, Yeraltı, Sans Toıt Nı Loı, İkiru, The Willow Tree, Sonbahar, Kader, Uzak, İnside Llewyn Davis, Manchester By The Sea, Oslo 31 August, Bıutıful…

Ancak Eric Rohmer istisnadır. Fransız Yeni Dalgası Yönetmenlerinden birisi olan Rohmer da tıpkı Soo gibi bireyin yalnızlığını anlatan filmler ele almaktadır, ancak Fransız Yönetmeni Koreli Yönetmenden ayıran nokta onun karakterlerinin yalnızlığı yaz mevsimi ile örtüşmesidir – My Night At Mauds filmi hariç –. Örneğin The Green Ray filminde karşımıza çıkan Delphine karakteri oldukça depresiftir. Yalnızdır, arkadaş ilişkileri yol üstü sohbetlerden ibarettir, bir anda karar verir sonra bir anda o kararından vazgeçer, hayalini kurduğu yaz tatili ona göz yaşlarından başka hiçbir şey vermemiştir, bulunmak istemediği ortamlarda sırf yalnız kalmamak için bulunmaktadır. Delphine sığındığı her köşe başında ağlar. Birisi tarafından anlaşılmak ister ve bu yüzden her karşılaştığı kişiye içini açar, onlardan yakınlık bekler. Ancak beklentisi boşunadır, bunu bilir ancak o kadar yalnızdır ki bildiği bu doğruya inanmak istemez. Delphine’nin yalnızlığı hemen izleyiciye geçmez, izleyici film başlar başlamaz Delphine ile empati kuramaz, bunun sebebi ise mevsim ile alakalıdır. Film başladığında karşımıza çıkan aydınlık bir gökyüzü, capcanlı doğa ve renkli kıyafetleri ile gülücükler saçan insanlar filmin girmiş olduğu kategori ile uyum sağlamamaktadır, bu yüzden seyirci tereddütte düşer, karakterin kendisini göstermesi, çevresi ile olan ilişkinin bize yansıtılması sonucu biz yavaştan bu filmin melankolisine kapılmaya başlarız. Bu yüzden genel olarak yaz imgesi ile iliştirilmiş yalnızlık filmleri izleyiciyi karakteri tanıdıkça yalnızlık halkasının içerisine alır. Ancak kış imgesi ile iliştirilmiş yalnızlık filmleri, baştan itibaren bize sunulan o kasvetli hava, karların ağır ağır yeryüzüne inmesi, insanların ağızlarından çıkan havanın belirgin hali karakterler daha ortaya çıkmadan bizi yalnızlık çemberinin içerisine sokar.

Bu açıdan kış mevsiminin imgeleri yalnızlık duygusu ile yaz mevsimin imgelerine nazaran daha kolay, daha çabuk bütünleşir.

Soo’nun filmlerinde problem haline getirdiği mesele ‘kelimelerdir.’ Soo, kelimelerin gerçeği ıskaladıklarını düşünür. Ona göre kelimeler birer aldatmacadan ibarettir, kelimeler duygularımızı tam anlamıyla aktarmada yetersizdirler. Kelimeler yani dil imgeseldir. İmge ise işaret edilenin bizzat kendisi değildir, işaret edilenin yokluğunda onun yerini alan onu taklit eden oymuş gibi kendisini gösterendir. Kelimeler hiçbir zaman duygularımız için yeterli değillerdir, keza kelimeler duygularımızı sınırlayan büyük engellerdir. A kişisinin aşk anlayışı ile B kişisinin aşk anlayışı farklı olabilir bu gayet doğaldır. Burada doğal olmayan şey A kişisinin aşk anlayışı ile B kişisinin aşk anlayışı farklı olmasına rağmen bu iki farklı anlayışı tek, genel geçer bir ad ile sınırlamaktır. Ve bu adlar bize içerikleri ile birlikte sunulur. Bugün bu adların içeriklerini oluşturan bizzat sinemanın ta kendisidir. İnsan toplumsal bir varlık olduğu için, diğer insanlarla iletişim halinde olmalıdır bu noktada kelimeler sadece kısmi ölçüde bize yardımcı olurlar ancak onun haricinde kelimeler yetersizdirler. Artık modern dünyada daha çok hisler yerine kelimeler konuşmaktadır. Hisler bitmiştir geriye kalanlar ise bir avuç uydurulmuş kelimelerdir.

Platon nesneler ve onların adları arasında ki bağlantıya dair çalışmalar yapmış filozoflardan bir tanesidir. Platon der ki ‘Bir nesnenin birden fazla adı olabilir mi?’ bu soruyu konumuza uygun revize ederek şu şekilde sorabiliriz. ‘Bir duygunun birden fazla adı olabilir mi?’.

Kelimeler imgeseldir, fenomolojiktir. Bu konuda çalışmalar yapan birçok filozof ve sanatçı vardır bunlardan bir tanesi Rene Magritte’tir. Magritte 1928 yılında yapmış olduğu Yaşayan Ayna adlı eserinde tuvale dört tane kelime – cümle yazmıştır. Kahkahalarla patlayan insan, Ufuk, Çağrışan Kuşlar, Gardırop. Bunlardan bir tanesini ele alalım, kahkahalarla patlayan insan; tuvalde kahkahalarla patlayan insan görselini görmediğimiz halde bu cümle bizim zihnimizde bir görsellik oluşturur, bu bakımdan tuvalin üzerinde yazan her bir kelime birer imgedir, direkt olarak zihnimizde görsellik oluştururlar. Mesela ben buraya ‘Kalem’ yazsam ama herhangi bir kalem görseli koymasam, görseli koymadığım halde sizin zihninizde bir kalem resmi belirir, bu bir fenomolojidir. Ya da sinematik bir yaklaşım kurarsak;

Birinci Örnek

Marketin önünden geçiyorsunuz ve köşeye bırakılmış bir koli veya kutu gördünüz, bu kutu bulunduğu konum gereği size ilk anlamını sunar, ancak bu sefer aynı ebatta ki bu kutuyu bir sinema sayfasında gördünüz, bu kutu imgesini o platforma koyan yönetici sizden bu kutunun işaret ettiği filmi bulmanızı ister, görselde hiçbir şekilde filmin afişi, filmin yönetmenin adı, filmin başrol oyuncusunun ismi veya resmi olmamasına rağmen o kutunun ‘Seven‘ filmine işaret ettiğini bilirsiniz, hatta o kutu zihninizde bir repliği sesli bir şekilde duymanızı, filmin o karesinin gözünüzde canlanmasına sebep olur ‘What’s in the box?”

İkinci sinematik örnek

Markete girdiniz ve raflarda yığınla süt gördünüz, bu sütlerin size çağrıştırdığı anlam ‘içecektir’. Bu sefer bu sütü bir film sayfasında gördünüz, bu sefer gördüğünüz şey sadece bir içecek değildir, bulunmuş olduğu platform gereği onun size bir filmi çağrıştırması gerekmektedir çünkü o sütü o akışa koyan kişi böyle bir niyet taşır. Ve ortada filmin afişi, filmin yönetmeni ve oyuncuların görselleri olmamasına rağmen o süt imgesi size birkaç filmi hatırlatır, Otomatik Portakal, İhtiyarlara Yer Yok, Soysuzlar Çetesi. Çoklu seçeneğe işaret eden bu imge de bireylerin ilk akıllarına gelen filmler onların geçmişleri ile ilgilidir. Otomatik Portakal’ı sadece izlemiş birisi için doğru cevap Otomatik Portakal’dır , aslında doğru da bir cevaptır ancak tek doğru cevap o değildir, birisi kalkıp İhtiyarlara Yer Yok dediğinde yanlış cevaplamış olmayacaktır. Üç filmi de izleyen birisi için ilk aklına gelecek film üçü arasında en sevdiği film olacaktır. Yani çoklu seçeneklere işaret eden bir imge ile karşılaşan birey bu çoklu seçeneklerin hepsini biliyorsa ortaya atacağı ilk cevap onun beğenisi ile doğru orantılıdır.

Üçüncü sinematik örnek

Arkadaşlarınız ile buluştunuz, sohbet ediyorsunuz ve sohbet sırasında arkadaşınızın ağzından ‘Dude’ kelimesi fırladı, bu kelime sizin için ‘dostum’ kelimesinden öte bir anlam taşımaz yani orada arkadaşınız size olan yakınlığını belirtmek için bir kelime kullanmıştır, ancak siz bu kelimeyi bir film sayfasında görürseniz bu kelime sizin için sadece Türkçe manası olan ‘dostum ‘ kelimesine işaret etmez, bu kelime size bir filmi hatırlatır, oysa ortada filmin afişi dahi bile yokken bu kelime ‘ The Big Lebowski ‘ filminin işaret edenidir. Görüldüğü üzere burada ise dilin imgeselliği mevcuttur. Dilde tıpkı görsel ögeler gibi işaret edilenin yokluğunun da onun yerini alabilecek bir formdadır.

Yani imge işaret edilenin yokluğunda onun yerini alan bir nevi dublör oyuncusudur. Oyuncunun kendisi değildir ancak oyuncunun yokluğunda onu tamamlama işlevi gören ona ‘benzetilen ‘ şeydir. İmge gerçeğin kendisi değil gerçeğe benzemeye çalışan şeydir. Duygularımız oyuncunun kendisidir, kelimeler ise oyuncuya benzetilmeye çalışılan veya oyuncuya benzeyen dublördür. Bu yüzden duygularımız ile kelimeler veya adlar tıpa tıp aynı şeyler değillerdir. Birisi Tom Hardy’dir diğeri ise Jacob Tomuri’dir.

‘Güzel kelimeler icat ediyoruz, sonunda kendimizi onlara inanırken buluyoruz. Gerçeklikle bir alakaları yok. Gerçeklikle bir bağları yok. Gerçeklik farklı bir boyut. Kelimelerle tanımlayamayız ama hissederiz.’

‘Günün sonunda sözcükler sadece sözcük olarak kalıyor yani neden insanlar sanki çok özel bir şeymiş gibi bu sözcüklerin peşinde?’

Yönetmenin 2015 yapımı Right Now Wrong Then adlı filminde karşımıza çıkan erkek karakter ünlü bir yönetmendir, kız karakter ise henüz başarı yakalayamamış bir ressamdır. Yönetmen yeni filminin çekimleri için bir kasabaya gelmiştir. Yeni bir filme başlamanın heyecanı üzerinde yoktur tam aksine yönetmen oldukça mutsuzdur. Ve bir gün kasabadaki bir tapınağa gider, orada tek başına yemek yiyen bir kız görür, onunla konuşmaya çalışır, ikisi de yalnızdırlar, birisi hızlıca yemeğini bitirip atölyesine çekilmeyi arzuluyordur diğeri ise yabancısı olduğu bu kasabada onunla konuşacak, sohbet edecek birisini arıyordur. Kız yönetmeni tanıyamaz, yönetmen filmlerini söyledikten sonra ressam onu tanır,  aslında Hong Sang Soo burada güzel bir gönderme yapmıştır, filmler ve filmlerdeki oyuncular filmi yöneten ve yazan kişiden önce gelir ve onlara nazaran daha fazla toplumda tanınırlar.

Ressamın hiç arkadaşı olmamıştır, günlerini tapınakta, atölyede ve kafelerde geçirir. Yalnızlığı yüzüne yansımıştır, dalgındır. Yalnızlığından sanki memnunmuş gibi göstermeye çalışır, oysa ki bu yalnızlıktan kurtulmak istiyordur.

‘-Gerçekten iyi olduğuna emin misin?

-Evet sorun yok, ne de olsa yalnız kalmaya alışığım.’

Daha sonra filmin ortalarında film başa sarar. Bu sefer karakterler ilk seferki kararlarının tam zıttını seçerler ve bu yeni seçimler onlara yeni bir son doğurur. Aslında Hong Sang Soo’nun burada değindiği meseleyi Sarte yıllar önce söylemiş olduğu bir sözle özetlemiştir ‘İnsan seçimleridir.’ Biraz daha bu cümleyi genişletirsek, insanın hayatında aldığı kararları etkileyen şey bir kader değil bir aşkın varlık yada yönlendirici akıl değil insanın bizzat kendisidir. Eğer siz A’yı seçtiyseniz B’yi seçmek istemediğinizdendir, A’yı seçmenizin nedeni alın yazınız değildir, size eğer iki şık sunulduysa sizin ikisinden birisini seçme imkanınızda sunulmuştur, bu imkanlılık içerisinde karar tamamen size aittir, gibi.

Yönetmenin Hotel By The River filminde karşımıza çıkan erkek karakter bir Şairdir. Karakterimiz bütün yaşantısını bir kenara koyarak günlerini otel odasında geçirmeye karar vermiştir, çocukları onu ziyarete gelmiş, ancak bu ziyaretin amacı babalarını merak ettikleri için değil daha çok bir menfaat ilişkisinden doğmuş bir uğramadır. Baba ve çocuklarının arasında yakınlık yoktur, suç babadadır, belki suç babada da değildir, suç belki de hayatın kendisindedir, ya da ona kendi olma imkanı tanımamış bu düzendedir, veya kendisi olarak yaşamasına izin vermeyen, kendiliğini absürt bulan dünyadadır. Şair bu yalnızlık içerisinde mutsuz değildir belki de bugüne kadar yalnız olamadığı için mutsuzdur. Yalnızlık bazıları için en ideal tercih olabilir, tercih edilmiş yalnızlık mutsuzluğa sebep olmaz ancak mecburiyetten yalnızlığı seçmek, yalnızlığa mecbur kalmak mutsuzluğa sebep olur.

‘Bence çok düşündü. Bu yüzden kalbi soğudu. Kafasını çok fazla kullandı. Böylece kalbi korkuyla doldu. Hiçbir şey kaybetmedim. Sadece biraz acı çektim.’

‘Yalnızca içtenlikle sevilmek istiyorum. Bunda yanlış bir şey var mı?’

Zehra Nur Altın

www.ucuncusinema.com'dan alınmıştır.

  1. Nugu-ui ttal-do Anin Hae-won
    Tüm Bilgiler
    Nugu-ui ttal-do Anin Hae-won Dram, Romantik 
    Türkçe Altyazı
    Hong Sang-soo'nun yönettiği Nugu-ui ttal-do Anin Hae-won (Nobody's Daughter Haewon) - Kimsenin Kızı, annesinin Kanada'ya yerleşmesi ve üniversitedeki evli profesörüyle yürümeyen gizli ilişkisi sebebiyle bocalayan Haewon'un öyküsünü konu ediniyor.
    • 2013
    • Güney Kore
    • IMDb 6.7
    • 233
    • 0
    Gangbyeon Hotel
    Tüm Bilgiler
    Gangbyeon Hotel Dram 
    Türkçe Altyazı
    Hong Sang-soo'nun yönettiği Gangbyeon Hotel (Hotel by the River) - Nehir Kıyısındaki Otel filminde; Yakın zamanda öleceğine ikna olmuş yaşlı şair Younghwan, uzun zamandır görüşmediği iki oğlunu, kalmakta olduğu otele davet eder. Ölmeden önce oğullarıyla arasını düzeltme çabası, otele gelen iki genç kadının varlığıyla karmaşık bir hal alacaktır.
    • 2019
    • Güney Kore
    • IMDb 6.7
    • 217
    • 0
    Geu-hu
    Tüm Bilgiler
    Geu-hu Dram, Romantik 
    Türkçe Altyazı
    Ertesi Gün, neredeyse her filminde kadın-erkek ilişkisini farklı bir düzlemde inceleyen Hong Sang-soo’nun “erkeklik mefhumuyla” yeni yüzleşme filmi. Karısını genç bir kadınla aldatan ve içten içe bunun acısını yaşayan bir adamın başka bir genç kadınla tanışma hikâyesini anlatan Ertesi Gün, bir yandan vicdan üzerine akıl yürütürken diğer yandan kadınların toplumsal rolüne dair derinlikli bir karakter incelemesi sunuyor. İçki masaları, duygu patlamaları, erkekliğin nabza göre şerbet hali, aşkın yüceliği ve bütün bunlara eşlik eden uzun diyaloglu sabit plan sekanslar... Ertesi Gün’de, iyi bir Hong Sang-soo filminden beklenen her şey var.
    • 2017
    • Güney Kore
    • IMDb 6.9
    • 168
    • 0
    Book Chon Bang Hyang
    Tüm Bilgiler
    Book Chon Bang Hyang Dram 
    Türkçe Altyazı
    Book Chon Bang Hyang (The Day He Arrives) - Onun Geldiği Gün filminde; Sungjoon, Bukchon bölgesinde yaşayan yakın bir arkadaşı ile buluşmak üzere Seul’a doğru yola koyulur. Arkadaşının telefonlarına cevap vermemesi üzerine Bukchon’da vakit geçirmeye başlayan Sungjoon, eskiden tanıdığı bir kadın oyuncuyla karşılaşır. İkili bir süre sohbet ettikten sonra ayrılır. Bunun üzerine Insadong’a yürür ve tek başına pirinç şarabını yudumlarken, aynı mekanda bulunan sinema öğrencileri, eskiden bir film yönetmeni olan Sungjoon’u masalarına davet ederler. Kısa sürede sarhoş olan Sungjoon, eski sevgilisine gitmek üzere yola koyulur. Sungjoon’un Seul’da ne kadar vakit geçirdiği ve ne yaptığı belirsizdir. Belki arkadaşıyla Seul’da birkaç gün geçirmiştir, belki de bu oradaki ilk günüdür. Hayat bize sadece bugünün imkanlarını sunar, bu nedenle Sungjoon’ın kendi bugünüyle yüzleşmekten başka seçeneği kalmamıştır.
    • 2011
    • Güney Kore
    • IMDb 7
    • 220
    • 0
    Oh! Soo-jung
    Tüm Bilgiler
    Oh! Soo-jung Dram, Romantik 
    Türkçe Altyazı
    Zengin Jae-hoon, ortak arkadaşları film yapımcısı Young-soo aracılığıyla çekici yazar Soo-jung ile tanışır. Jae-hoon, Soo-jung ile bir romantizm peşinde koşmaya çalışırken, Young-soo'nun da genç kadına karşı hisleri olduğu ortaya çıkınca işler karmaşık bir hal alır.
    • 2000
    • Güney Kore
    • IMDb 7
    • 281
    • 0
    Ji-geum-eun-mat-go-geu-ddae-neun-teul-li-da
    Tüm Bilgiler
    Ji-geum-eun-mat-go-geu-ddae-neun-teul-li-da Dram, Romantik 
    Türkçe Altyazı
    Bir film yönetmenin şehirde tanıştığı bir ressam arkadaşı, yönetmenin yeni çekeceği filmi maddi destekler. Film, yönetmenin bu ressam genç kadın ile geçirdiği birkaç saati konu ediniyor. Komedi türündeki filmin yönetmen koltuğunda Hong Sang-Soo oturuyor ve yönetmen bizlere bu birkaç saati iki versiyon halinde sunuyor.
    • 2015
    • Güney Kore
    • IMDb 7,1
    • 206
    • 0
    Saenghwalui Balgyeon
    Tüm Bilgiler
    Saenghwalui Balgyeon Dram 
    Türkçe Altyazı
    Seul 'de yaşamakta olan Gyung-soo, küçük bütçeli filmlerde başrol oynayan bir aktördür. Şu ana kadar oynadıklarından daha büyük bütçeli bir film anlaşmasının eşiğinde olan Gyung-soo, kötü haberi yönetmenden alır. Yapım şirketi, bir önceki filmin başarısızlığını Gyung-soo'nun üzerine yıkmış ve rolü ona değil, yıldız bir aktöre verme kararı almıştır...Eski bir arkadaşı ve en büyük hayranı olduğunu söyleyen Seong-wu, geçen gece Myung-sook adındaki bir dans öğretmeniyle Gyung-soo'yu aramaya ve ısrarla ziyaretlerine gelmesini, onu Chuncheon da krallar gibi ağırlayacaklarını söylemiştir. Kaçırdığı fırsatla dünyası bir anda tepetaklak olan Gyung-soo, kendini toparlamak için Seul 'den ayrılarak; bir süreliğine Chuncheon a gitmeye karar verir...
    • 2002
    • Güney Kore
    • IMDb 7,3
    • 220
    • 0