Malesef sanat sinemasından yoksun bir propaganda filmi olmuş. Yıl 1876. Bulgarlar, Osmanlı esaretinden kurtulmaları için Rusya'nın kendilerine yardım edeceği umudunu beslemektedir. Petersburg'da köleleştirilmiş Slav ulusunu destekleyen bir miting düzenlenir. Çar Aleksandr'ın sarayında, Rusya ile Osmanlı arasındaki savaşın hem içeride hem de dışarıdaki olası yansımaları tartışılır. Aynı konu Bismark'ın ofisinde diğer Büyük Güçlerin temsilcileri tarafından da ele alınır. Rus-Türk Savaşı ilan edilir. Rus birlikleri Bulgaristan'a doğru yola çıkar. Tuna'yı geçerler. Stara Zagora kasabası yakınlarında Ruslar, Bulgar gönüllülerden oluşan kuvvete Rusya'nın Samara kasabasında yapılmış bir sancak hediye eder. Sultan'ın sarayında Lord Henry Eliot, İmparatorluğun bu kriz döneminde karar alma sürecine yardımcı olur.  Şipka geçidi savaşında Bulgar gönüllüler, general Stoletov komutasındaki Rus askerleriyle yan yana savaşır. İki general Totleben ve Gurko'nun kış aylarında Balkan Sıradağları'nı geçme konusunda ısrar ettiği Rus karargahındaki konseyin ardından Rus birlikleri Bulgar rehberler eşliğinde dağ geçitlerinden yola çıkar. Bulgar ve Ruslar Şipka'nın savunması için cesurca savaşır. Sofya'ya giden yol açılmıştır. Ancak Rus ordusunun ilerleyişi, Batılı Güçlerin savaşı durdurma ültimatomuyla durdurulur.

Yahudi bir kızla bir Nazi subayının trajik aşkı, faşizme ve ırkçı önyargılara yenik düşen insan saflığının bir sembolü olarak sunuluyor.1943'te ücra, sakin bir Bulgar köyünde görev yapan duyarlı sanatçı ve Wehrmacht subayı Walter, savaş alanının dehşetinden uzakta olmaktan memnundur. Tugayı, esir alınan Yunan Yahudilerinin tamamını cehennem gibi bir toplama kampı olan Auschwitz'e sevk ederken, genç Yunan esir Ruth cesaretini toplayıp hamile bir kadın için kendisinden yardım istediğinde Walter'ın dünyası altüst olur. Tehlikeli bir şekilde değişken bir durumun arka planında, Walter Ruth'a aşık olurken, bu beklenmedik çifti yavaş yavaş çatışan duygular ele geçirir. Bu lanetli aşıklar için bir gelecek olabilir mi?