Marslılar geldi ve korkulacak bir şey değiller! Ya da en azından televizyoncu Iron Idem'in insanlara söylediği bu. Onların gelişinden kısa bir süre sonra evi yağmalanır ve karısı kaçırılır. Vahşi bir hayvan gibi etiketlenir ve gece senaryoları değiştirilir. İdem'in gözlerinin gördükleri artık her gece izleyicilere anlattıklarıyla uyuşmamaktadır.

İsveç'in Polonya'yı işgali sırasında, ulusa ihanet ettiği düşünülen cesur savaşçı Andrzej Kmicic, 17. yüzyıl Polonya topraklarında bir ülke, kurtuluş ve aşk için savaşıyor.

Tükenmiş, alkolik gazeteci Winkiel, 1980 Gdansk tersanesi grevinin karizmatik lideri ve güçlü bir hatip olan Maciek Tomzyk’in eylemlerini araştırmakla görevlendirilir. Genç ruhlu bir radikal olarak tanınıyor olmasından faydalanarak Tomzyk’le dayanışma içindeymiş gibi görünse de asıl amacı parti önderlerinin umduğu şekilde Tomzyk’in kirli çamaşırlarını ortaya çıkarmaktır. Ama sendika liderinin arkadaşlarıyla ve gözaltına alınmış eşi Agniezska ile yaptığı röportajlarda, Tomzyk’in çektiği çileleri, 1970 yılında hükümetin işçilere yaptığı saldırılarda babasının öldüğünü öğrenen Winkiel’in geçmiş idealizmi yeniden canlanır ve kariyerini riske atmak uğruna grevcilerin yanında yer alır.Yalnızca önemli bir tarihi belge değil, aynı zamanda muazzam bir aşk hikayesi ve idealizm ve uzlaşma üzerine zamansız bir inceleme. Öfke, şiir, insanlık ve duygu dolu büyük bir film. 1981’de Altın Palmiye kazandı ve Wajda’nın Polonyadaki rejim tarafından istenmeyen kişi ilan edilmesine neden oldu.

Filmde bir taksi şoförünü vahşice ve sebepsizce öldüren işsiz, amaçsız bir gencin idama giden hikâyesi anlatılır. Film modern dünyadaki insanın derin bunalımlarını anlatırken adalet kavramını da masaya yatırır. Filmdeki gencin taksi şoförünü niçin öldürdüğünü bilemeyiz. Ama devletin o genci asmasının hukuksal sebeplerini herkes bilmek zorundadır. “Bu filmi çekmek istememin sebebi, bütün bu olanların benim adıma yapıldığını düşünmemdir” der Kieslowski. Kieslowski’ye göre, devlet birinin boynuna ipi geçirip altındaki tabureye tekme atarsa bunu onun adına yapıyordur ve buna karşı çıktığı için çekmiştir bu filmi.” Kieslowski’nin ünlü TV dizisi Dekaloglar’ın beşinci bölümünden sinemaya aktarılan bu film, idam cezası hakkında şimdiye kadar yapılan en güçlü filmlerdendir. Umarsız, serseri bir genç Varşova sokaklarında avare avare dolaşır ve bir taksi şoförünü önce dövüp sonra da boğarak öldürerek anlamsız bir şiddet eylemine girişir. Filmin ikinci bölümünde, genç bir avukat, katil gencin idamını durdurmaya çalışır. Çoğu idam karşıtı filmden farklı olarak, Öldürme Üzerine Kısa Bir Film, son çare olarak sansasyon hevesine ya da izleyicinin duygularına başvurmaz. İdam cezasının, cinayetin sadece meşrulaştırılmış bir formu olduğunu hissettirmek için, her iki öldürme eylemi, aynı tüyler ürpertici ama duygulardan arındırılmış ayrıntılarla gösterilir. Ahlaki ve etik meseleler, avukatın kendi iş arkadaşlarıyla yaptığı tartışmalar aracılığıyla aktarılır ama filmin etkisi ne gösterdiğiyle çok daha yakından ilişkilidir. Kieslowski, daha önce öldürmenin dehşetini yakalamaya çalışan bütün girişimleri, tiksindirici yeşil-sarı görüntünün kullanımıyla gölgede bırakır.