Milliyetçilik: Sahne Arkasında ve Önünde

Milliyetçilik: Sahne Arkasında ve Önünde

13 Temmuz 2025

399 Okunma

Bir süreliğine, Soğuk Savaş kutuplaşmalarının devlet destekli sanat tüketiminin son altın çağı olduğu düşünülmüştü. Ancak günümüzde Avrupa çapında yeniden yükselişe geçen milliyetçilik, propaganda söylemlerine beklenmedik bir geri dönüş yaşatıyor. Nitekim, şovenist hükümetler ve ürkütücü milliyetçi hareketler, sinemayı kendi davalarının önemli bir sözcüsü – ve eleştiri söz konusu olduğunda, ulusal onurlarına yönelik bir tehdit – olarak yeniden keşfetti. Sinema her zaman bir kültürel diplomasi meselesi de olsa, son dönemde uluslararası festivaller, eleştirmenler ve sinemaseverlerce neredeyse tamamen övülen iki filme yönelik millî öfke patlamaları yaşandı: Polonya yapımı Ida (2013) ve Rus yapımı Leviathan (2014). Bu filmler, kendi yapımcılarının ülkelerini "yeterince temsil etmemekle" suçlanarak, özellikle Batı'dan aldıkları övgüler nedeniyle vatan haini ilan edildi. Yurtdışındaki başarı, kültürel ihanet; eleştiri ise vatan hainliği sayılıyor.

Ekran Dışı

Tesadüfen, hem Ida hem de Leviathan, En İyi Yabancı Film kategorisinde Oscar adaylıkları aldıktan sonra kendi ülkelerinde giderek daha fazla tepki çekmeye başladı. Görünüşe göre Oscar, “lütufkâr statüden düşüşün” nihai işaretiydi.

Paweł Pawlikowski’nin Ida’sı, ilk hedef olarak, Polonya Anti-Karalama Birliği’nin (Reduta Dobrego Imienia) 16 Ocak 2015’te filme karşı bir imza kampanyası başlatmasıyla hor görüldü. RDI’ın üyeleri arasında Solidarność şarkıcısı Jan Pietrzak, tarihçi Andrzej Nowak ve sosyolog-politikacı Piotr Gliński (Hukuk ve Adalet Partisi) gibi Polonya entelektüel ve kültürel elitinin isimleri de vardı. 1960’larda geçen ve (yalnızca olmasa da) sıradan Polonyalıların Holokost’taki sorumluluğunu ele alan Ida, devlet destekli Polonya Film Enstitüsü’ne hitaben yazılan dilekçede, “Alman işgalini tanımadığı” ve “tarih bilgisi olmayan izleyicilerin, Holokost’un suçunun Polonyalılara ait olduğu fikriyle ayrılacağı” iddialarıyla suçlandı. Dilekçe, on binlerce Ida karşıtı tarafından imzalandı ve sağcı haber organları ile internet forumlarında şiddetli tarihsel tartışmaları tetikledi. wpolityce.pl adlı internet sitesinde, Hukuk ve Adalet Partisi’nin Avrupa Parlamentosu üyesi Janusz Wojciechowski, Pawlikowski’yi Polonyalı köylüleri Yahudilerin öldürülmesiyle suçladığı için haksız yere eleştirdi. (1)

Andrey Zvyagintsev ise evinde çok daha sert eleştirilerle karşılaştı. Günümüz Rusya’sında geçen filmi Leviathan, işsiz ancak yetenekli bir tamirci olan Kolya’nın (Aleksey Serebryakov), yozlaşmış bir belediye başkanının, şüpheli yasal taktikler ve dolandırıcılardan oluşan devasa bir mekanizmanın işbirliğiyle (filmin adı buradan geliyor) Kolya’nın mülkünü gasp etmesi sonucu evini, karısını, oğlunu ve özgürlüğünü art arda kaybetmesinin hikâyesini anlatıyor. Birçok açıdan film, çağdaş Rusya’nın bir alegorisi olarak okunabilir. Sistemik yolsuzluğun sosyal ve özel hayatı nasıl yok ettiğini gösterir. Ancak filmin sembolik doğası, onun dünyanın herhangi bir yerinde geçebileceğini de gösteriyor ve Zvyagintsev, Kolya’nın gerçek hayattaki ilham kaynağının aslında bir Amerikalı, Marvin John Heemeyer olduğunu defalarca belirtti. Heemeyer, 2004’te bir imar anlaşmazlığı yüzünden kaybettikten sonra 13 binayı yıkmış ve ardından intihar etmişti. Yine de birçok Rus entelektüel, politikacı ve kilise yetkilisi, filmi çağdaş Rusya’ya haksız bir eleştiri olarak yorumladı.

Leviathan karşıtlarının listesi uzun: Romancı ve oyun yazarı Timur Zulfikarov, Kültür Bakanı Vladimir Medinsky, Kremlin yanlısı siyasi analist Sergey Markov ve Rus Ortodoks Uzmanlar Birliği Başkanı Kirill Frolov, filmi Rusya’nın imajını haksız yere zedelemekle suçlayarak kamuoyunda kınadı.

Bu tür karalama kampanyaları, Avrupa’da milliyetçilik ve faşizmin giderek daha fazla kabul gördüğünü doğrular gibi görünse de, belki de bu filmler için gösterilen ulusal coşkuyu fazla yüceltmemekte de fayda var. Vladimir Putin’in sözcüsüne göre, Leviathan’ı, yurtdışında kazandığı şöhret nedeniyle onayladı. (2) Film sayısız uluslararası ödül kazanarak, Rusya’ya ve otokratik liderlik tarzına yönelik eleştirilerini sembolik olarak gölgede bıraktı. Bu argüman ilginç bir düşünce zincirini takip ediyor: En anti-vatansever film bile, başarılı olduğunda, ulusal bir kazanım olarak yeniden yorumlanabilir.

Şimdi, bir Oscar adaylığı için coşkuyla alkışlayan masum bir sinemaseverin milliyetçi gururu ile, bir filmi tüm ulusun sözde değerlerini lekelediği gerekçesiyle yasaklamaya çalışan aşırı fanatik birinin milliyetçiliği arasında bir fark olduğu söylenebilir. Peki, “iyi milliyetçilik” diye bir şey var mıdır?

Çoğu zaman, yerel eleştirmenler, vatandaşların bir ulusun kültürel başarılarıyla gurur duyması gerektiği argümanlarıyla “vatan hainliği” suçlamalarına karşı savaşır. Polonya’da, Ida karşıtı milliyetçiler konusunda endişelenen gazeteciler, daha çok, olumsuz haberlerin ülkenin uluslararası imajını zedeleyeceğinden ve bir ödül şansını azaltacağından endişe ediyordu – tıpkı muhalifleri gibi. (3) Pawlikowski bile sinirlenmişti: “Filmin etrafındaki tartışma, ülkemizin imajına zarar veriyor” dedi bir röportajında. (4) Avrupa Film Akademisi’nden En İyi Film ödülünü alırken, popülist bir retoriğe başvurdu: “Futbolda Almanya’yı 80 yıl sonra ilk kez yendik, bu gece ise zaferimizi taçlandırdık.” (5)

Ekranda

Bu milliyetçi heyecanın büyük kısmı, filmlerin kendilerine rağmen yaşanıyor. Pawlikowski, futbol coşkusu bir yana, filminin “anti-vatansever” olduğunu ısrarla vurguluyor. Hayatının çoğunu yurtdışında geçiren bir yönetmen olarak, kişisel veya sanatsal “Polonyalılığı” etrafında vatansever bir aura yaratmak pek anlamlı değil. Zvyagintsev ise tam tersine, her haliyle Rus olduğunu hissediyor: “Kendimi Rusya’dan daha yakın hissettiğim bir yer yok” demişti bir röportajında. (6) İki yönetmenin “ulusal aidiyet”le ilişkisi bariz şekilde farklı. Peki bu fark nedir ve filmlerine yansıyor mu?

Ida: Tarihle Yüzleşmenin Performansı

Pawlikowski’nin Ida‘sı, 1960’lar Polonyası’nda geçer. Anna (Agata Trzebuchowska), genç bir rahibedir ve ancak tek akrabasıyla – sigara tiryakisi, alkolik ama zeki yargıç Wanda (Agata Kulesza) – görüştükten sonra rahibelik yemini edebilecektir. Buluştuklarında Wanda, yeğenine gerçek kimliğini açıklar: Asıl adı Ida Lebenstein’dır ve ailesinin izleri kaybolmuştur. Böylece, ortak geçmişlerini ortaya çıkarmaya çalışan iki kadının yolculuğu başlar. Nihayetinde, Anna’nın ebeveynlerinin çiftliğinin yanındaki ormanda, artık Yahudi olmayan Polonyalıların yaşadığı bir evin bahçesinde, toplu mezarla yüzleşirler.

Ida, geçmişin kendisinden ziyade onunla yüzleşme sorununu ele alır. Bu anlatım tekniği ilk bakışta uygun görünebilir: Polonya’nın sorunu, yaşananları bilmemek değildir. Artık çoğu Polonyalı, tarihçi Jan T. Gross’un Komşular kitabında (2000) anlattığı 1941 Jedwabne katliamını biliyor – bir Polonya köyündeki Yahudi olmayan sakinlerin en az 340 Yahudiyi öldürdüğü bu olay, Gross’un çalışmasıyla akademik ve ideolojik tartışmaları alevlendirmişti.

Ancak bu gerçekleri kabul etmenin güncel bir önemi vardır. Ida‘nın sorunu, geçmişle yüzleşme erdemini Yahudilikle özdeşleştirmesidir. Bu, bir Polonyalı meselesi olmalıydı. Yazar Agnieszka Graff ve Varşova Yahudi Komitesi Başkanı Helena Datner gibi eleştirmenlerin belirttiği gibi, Ida aslında “Yahudi” bir film değildir. Anna ve Wanda geçmişlerini ararken, Yahudi kimliklerine dair somut bir şey keşfetmezler: Anna’nın ailesi dindar mıydı? Wanda her zaman ateist miydi? Anna, “Ida” olduğunu öğrenince ne hissetti? Manastırda Yahudiler hakkında ne öğrendi? Film bu soruları belirsiz bırakarak, Holokost’u anmanın evrensel erdemine odaklanır.

Filmde Wanda intihar eder, Anna ise manastıra kapanır. Wanda’nın ölüm sebebi (acı, hayatta kalma suçluluğu, fedakarlık) net olmasa da, “gerçeğin öldürdüğü” iması sezilir. Anna da benzer bir kurban edilmişlikle resmedilir. Pawlikowski, geçmişle yüzleşenlerin deneyimini, geçmişin kurbanlarınınkiyle özdeşleştirir. Bu, Polonyalılar için sorunlu bir mesajdır: Kendilerini kurban mı görmelidirler?

Ida aynı zamanda bir “sinema üzerine film”dir. 1960’lar Polonya Yeni Dalga’sına yapılan göndermeler, acaba o dönemde böyle bir filmin yapılamamış olmasına yönelik bir eleştiri mi, yoksa bu eksikliği telafi etme çabası mıdır? Melankolik yüzlerin ve manzaraların yakın planları, anmaya dair neredeyse dini bir titizlik taşır. Ancak filmin nostaljik retro havası, Ida‘nın geçtiği dönemde bu tür yüzleşmelerin sistematik olarak bastırıldığı gerçeğini perdeleyebilir.

Milliyetçilikle İlişkisi

Ida bazı aşırı milliyetçileri öfkelendirmiş olsa da, filmde rahatsız edici bir unsur yoktur. Aksine, geçmişle yüzleşmeyi ahlaki bir erdem olarak sunması, ritüelleştirilmiş bir milliyetçilik biçimi olabilir. Almanya örneğinde olduğu gibi: Nazi suçlarının çoğu cezasız kalmış ve savaş sonrası adalet sistemi eleştirilmekten kaçınılmış olsa da, ülke her yıl “özeleştirel” II. Dünya Savaşı filmleriyle ahlaki üstünlük iddia eder.

Polonya da kendine özgü bir “hafıza kültürü” inşa ediyor. 1998’de kurulan Ulusal Hafıza Enstitüsü (IPN), Nazi ve Komünist suçları araştırmakla görevli olmasına rağmen, Simon Wiesenthal Center’dan Efraim Zuroff’un 2006’da belirttiği gibi, “yüzlerce soruşturmaya rağmen sadece bir Nazi işbirlikçisi mahkum edilmiştir.” (7) Zuroff, Ida için “Yahudilerle değil, Polonyalı Katoliklerle ilgili bir film” diyor.

Batı’da övgü toplayan Ida, “cesaret” (Fipresci.org), “yürek” (Polonya Kültür Bakanı) gibi sıfatlarla anılıyor. Oysa film, geçmişin detaylarını sorgulamaktan çok, bir yüzleşme performansı sunuyor.

Leviathan: Somutun Şiiri

Zvyagintsev’in filmiyse Ida‘nın aksine, gerçekleri doğrudan gösterir. Sistematik yozlaşmanın sonuçlarını o kadar net anlatır ki, Ruslar şaka yapmıştır: “Sokağa çık, Leviathan‘ı izlemiş olursun.”

Filmdeki hukuki ihlaller (Kolya’nın evine el konulması, belediye başkanının mülke izinsiz girişi) bile madde numaralarıyla belirtilir. Ancak Zvyagintsev, sembolizmi de ihmal etmez: Bir sinek (belediye başkanının “böcek” dediği karakterlerin metaforu) veya karaya vurmuş bir balina (çürümüş değerleri temsil eden leş), ahlaki çöküşü görselleştirir.

Leviathan‘da sorumluluk meselesi üç karakter üzerinden tartışılır:

  1. Kolya: Hukukun ahlaki üstünlüğüne inanır. “Adaletsiz yasa, yasa değildir” der.

  2. Belediye Başkanı: Kurumsal otoritenin yasayı meşrulaştırdığını savunur.

  3. Avukat Dima: Hukukun insani faaliyetlerin ürünü olduğunu düşünür; mücadelesini ideolojik değil, pratik düzeyde verir.

Film, Kolya’nın haksız yere tutuklanıp karısının intiharıyla yıkılmasıyla sonuçlansa da, başlangıç ve finaldeki doğa manzaraları, izleyiciye ahlaki sorumluluğun doğasını düşündürür: İnsansız bir dünya güzeldir, ama iyi midir?

Sonuç

Ida ve Leviathan ahlaki sorumluluğu ele alır, ancak kökten farklıdır:

  • Leviathan, somut davranışlar ve hukuki çerçeveler üzerinden sorgulama yapar.

  • Ida ise tarihsel detayları belirsiz duygusallıklarla değiştirir.

Hiçbir şey milliyetçiliğe karşı bağışık değildir. Leviathan‘ın Rus başarısı olarak sahiplenilmesi mümkündür, ancak filmde Rus olmakla gurur duyulacak bir şey yoktur. Ida içinse aynısı söylenemez: Film, geçmişle yüzleşen Polonyalıların bu eylemden ahlaki haz alması gerektiği fikrine dayanır. Ida, Batı’nın “hafıza kültürü” kavramını sahneleyen bir performanstır, yaşanmış olandan çok, anmanın erdemine odaklanır.

Dipnotlar

  1. http://wpolityce.pl/kultura/226967-nie-ide-na-ide-berlin-uradowany-nareszcie-upragniony-film-gdzie-jest-holocaust-a-niemcow-nie-ma
    (Orijinal kaynak: Polonya’da Ida’ya yönelik milliyetçi eleştiriler içeren bir makale)

  2. http://top.rbc.ru/politics/23/01/2015/54c282229a79479a11f7d1fb
    (Putin’in Leviathan’ın uluslararası başarısına dair açıklaması)

  3. http://mojekutno.com/2015/01/recenzja-filmu-ida-pawla-pawlikowskiego/ veya http://wpolityce.pl/kultura/226645-ida-jak-poklosie-pluzanski-w-filmie-to-polacy-sa-mordercami
    (Polonyalı muhafazakar medyada Ida tartışmaları)

  4. http://sporwkinie.blogspot.fr/2015/01/pawlikowski-o-petycji-i-zmianie-w.html
    (Pawlikowski’nin “film tartışmasının Polonya’nın imajına zarar verdiği” yorumu)

  5. http://www.reuters.com/article/2014/12/15/us-european-film-awards-idUSKBN0JR0MX20141215
    (Pawlikowski’nin Avrupa Film Ödülleri’ndeki “Almanya’yı yendik” konuşması)

  6. http://www.mk.ru/culture/2014/05/23/andrey-zvyagintsev-o-leviafane-vodke-mate-i-vlasti.html
    (Zvyagintsev’in “Kendimi Rusya’dan daha yakın hissettiğim bir yer yok” röportajı)

  7. http://www.jpost.com/Opinion/Victims-or-perpetrators
    (Efraim Zuroff’un Polonya’nın Holokost suçlarını soruşturmadaki başarısızlığına dair eleştirisi)

  8. http://www.fipresci.org/festivals/archive/2014/tromso/ayanakiev.htm
    (Alexander Yanakiev’in Ida’yı “cesur” olarak nitelendiren FIPRESCI eleştirisi)

  9. http://www.slantmagazine.com/film/review/ida
    (Chris Cabin’in Slant Magazine’deki “Ida’nın cüretkârlığı” vurgusu)

Moritz Pfeifer

www.sensesofcinema.com’dan SinemaNova için çevrilmiştir.

IDA Filmini izlemek İçin Tıklayınız.

LEVIATHAN Filmini İzlemek İçin Tıklayınız.

Yorum Alanı
SON EKLENEN HABERLER
POPÜLER HABERLER